Kılıçtan da kalemden de umudunu kesen Mecnun, bunların yararsız olduğunu anladı. Tek çare Tanrı'ya yönelmek, ona yalvarmaktı. Derdini Yaratan'a söylemek en doğru yoldu.
Gözlerinden kanlı gözyaşları akıtarak ellerini açtı.
"Ey yüce Tanrı'm" dedi,
"Ey kılıca da kaleme de yol gösteren!
Ey yangının sahibi! Bu ağlayan, inleyen kimsesiz Mecnun'a açı. Gönlümün derdine derman ver.
Leyla'yı bu güzellikte yaratan sensin. Onun güzelliğiyle beni yakan da. Beni bu hallere düşüren odur.
Ah Leyla! Beni belaya salan, bir görmede huzurumu çalan Leyla! Aslında onun da yapacağı bir şey yok bu işte.
Bu yaranın ilacı sendedir, Tanrı'm.
Beni başkalarının eline düşürme.
Derdime sen derman ol.
Bana senden başka dert ortağı yoktur.
Halimi kimlere açmadım ki şu dünyada?
Hiçbiri çare bulamadı bu derdime.
Dert de, deva da sendedir.
Her şeyi bilen sensin, acıyansın, esirgeyensin. Senden başka dayanak yoktur.
Derdimi bilirsin. Bana acı, derdimin çaresini gönder. Peygamberler peygamberi Muhammed Mustafa hakkı için, Allah'ım. Peygamberler zincirinin temizliği ve doğruluğu hakkı için, Yüce Kabe'ye sırdaş olan bildiklerinin hakkı için,
aşığın sevgilisine gösterdiği sevgi ve vefa hakkı için, bana verdiğin gam, dert ve bela hakkı için,
Leyla'da açığa vurduğun güzelliğin nimeti hakkı için."
...