Halkın milli mücadele yıllarında kendi yaşam alanlarını, rutinlerini bozacakları endişesiyle dönemin münevverlerini tehdit olarak algılaması; toplumun, aydınları “yaban” diye nitelendirerek, ötekileştirerek savaş yıllarında farklı bir savaş başlatması. Bu süreçlerin Ahmet Celal karakteri üzerinden (cemaat-birey çatışmasının) açık bir üslupla anlatıldığı roman.
182. sayfadan olan bu alıntı bütün kitaba kısa bir bakış açısı sağlayabilir.
“Yıllarca, meçhul bir vatanın, bir ideal yurdun hasretiyle yanıp tutuştu. Elle tutulmaz, gözle görülmez bir sevginin peşinden yıllarca koştu. Onun yoluna ağladı, güldü, söyledi ve öbür dünyaya göçeceği gün bildi ki, meğer hepsi yalanmış.
Ah, işte ona her şeyden daha acı gelen bu oldu. Bütün bir örnrün boş yere akıp gittiğini öğrenmek, bütün bir gençliğin boş emeller, boş hayaller, sakat işler peşinde heder olduğunu görmek; giderayak, birdenbire gerçeklerin en iğrenci, en korkuncu ile karşı karşıya gelmek... İşte, kabir azabından önce, Ahmet Celal bu ateşlerden geçti. Bu zebanilerle düşüp kalktı. Ona asıl bunun için acıyınız.”