Okuduğum kitaplar arasında çok az kitap vardır ki, beni ağlatır. Bu kitap da onlardan biri. Zezenin bütün yaşadıkları, Portuganın ölümü kitabın sonlarına doğru artık gözyaşlarımı tutamama neden oldu.
Nasıl bir çoçuklukdur bu. Ah, Zeze kalbimi söküp aldın sen. Her dayak yiyişin gözümün önünde canlandıkça kalbim paramparça oldu. Nasıl kıya bilirler ki sana? Daha 5 yaşındasın. Yaptıkların büyük yaramazlıklardı evet, ama hiç bir sebep sana vurmalarına hak vermiyor. Ne olursa olsun, başka bir yolu mutlaka vardı. İyi ki Georgia vardı, onun senin yanında olması ve koruması içimi çok az da olsa rahatlatıyordu.
Portugaya ne demeli peki. Tam bir melekti. Şefkati ondan öğrendiğini söylemiştin. Bu hem çok güzel, hem üzücüydü. Güzeldi, çünki sonunda gerçek sevgi ve şefkat almıştın, ama üzücüydü çünki bunu ailen ve sevdiklerinden değil, hiç tanımadığın birinden almıştın. Ailende ise sadece öfke ve kin gördün..
Canım Zeze, Portuganın ölümü o küçük ruhunu, bedenini nasıl da sarstı. Küçücük halinle nasıl da yasını yaşadın, onun ölümüne dayanamıyordun. Akıllı, zeki, sevimli olduğun kadar da çok sadıktın, onu hiç unutmadın. Ben de seni hiç unutmayacağım. Yazdıkça boğazım düğümleniyor, seni asla aklımdan ve kalbimden çıkarmayacağım, küçük Zeze…