Bizlere Afrika'da açlıktan kıvranan çocukların görüntüleri gösterildiğinde ve bir şeyler yapma çağrısında bulunulduğında, alttaki ideolojik mesaj şöyle bir şeydir: "Düşünme, siyasileştirme, yoksulluklarının gerçek sebeplerini unut, sadece hareket et, bağış yap. böylece düşünmek zorunda kalmamış olursun!"
Rousseau Emile'de "kendi komşularını sevmekten kurtulmak için Tatarları seven felsefeciye" dikkat çektiğinde, yabancı kültürlerlere hayranlık duyan çokkültürcülüğün sahteliğini kusursuzca anlamış durumdaydı.
Sartre 1948 yılında Soğuk Savaş'ın iki tarafının da kendisini kötüleyeceğini sezdiği zaman şunları yazıyordu: "Böyle olursa, tek anlama gelir bu: Ya beceriksizin biriyimdir ya da doğru yoldayımdır. "
Aslına bakarsanız ben de çoğu zaman kendimi böyle hissediyorum: hem antisemitist hem de Siyonist yalanlan yaymakla, hem gizli bir Sloven milliyetçisi hem de ulusunu sevmeyen bir hain olmakla, 8 hem terörü savunan gizli bir Stalinist olmakla hem de Komünizm hakkında burjuva yalanları uydurmakla itham ediliyorum...
Öyleyse belki de, yani bir ihtimal doğru yolda, özgürlüğe sadakat yolundayımdır.
Özgürleştirici coşkuya yönelim ancak tıravmatik hakikat hem serbestçe kabul edilip hem de bütünüyle yaşandığı zaman gerçekleşir: "Hakikat öğretilmez, yaşanır. Savaşa hazırlanın!" Hermann Hesse'nin "Boncuk Oyunu"nda geçen bu iki cümle, tıpkı Rilke'nin o meşhur
"seni görmeyen hiçbir yer yok çünkü. Hayatını değiştirmelisin" dizeleri gibi alakasız bir yargı olarak nitelendirilebilir:
"Eğer Şey beni her yerden görüyorsa, bu beni niçin hayatımı değiştirmeye zorlasın? Neden gayrişahsi bir mistik deneyime girerek "kendimden sıyrılmayayım" ve başkasının bakışıyla özdeşleştirmeyeyim kendimi?
Keza, eğer hakikat ille de yaşanacak bir şeyse, neden bir mücadele gerektirsin ki? Mesela niçin tefekküre dalacağım içsel bir deneyim yaşamayayım? Bu sorulara verilecek cevap şudur: Gündelik hayatlarımızın "kendiliğinden" hali aslında bir yalanı yaşamaya tekabül
eder ve bu döngüden çıkmak da sürekli bir mücadeleyi gerektirir.
Bu süreç insanın kendisinden dehşete düşmesiyle başlar.
"Gökkubbenin altında tam bir keşmekeş"in yaşandığına dair
benzer bir dolu işaret olsa da, hakikat acıtır ve biz de nafile hakikatle yüzleşmekten kaçınmaya çalışırız."