Anlayışın Eleştirisi:
Aklı aşkın alanda otorite ve yeterli bilgi kaynağı olarak görmek bir takım dini ve felsefi problemleri beraberinde getirmektedir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Öncelikle, "Akıl aşkın alanda yeterli ise bu durumda, dinlere ve peygamberlere ne ihtiyaç var?" sorusu, ister istemez gündeme gelmektedir. Nitekim Zekeriyya er-Razi'nin, peygamberliğe gerek olmadığını, hatta peygamberlerin birbirlerini nakzeden kişiler olduğunu ileri sürdüğü söylenir.
İkinci olarak, akıl ile aşkın olana ait konuların bilinebileceği iddiası günümüz felsefesi ve epistemolojisi açısından da temellendirilmesi hayli güç bir iddiadır. Özellikle Kant'ın Saf Aklın Eleştirisi'nde aklın, metafizik alanda 'bilgi' üretemeyeceği ve bu alanda fikir yürütmesi halinde antinomilerden kurtulamayacağı yönündeki görüşleri çağdaş felsefede son derecede etkili olmuştur. Bu nedenle Kant sonrası felsefede, metafiziksel felsefi sistemlere ve sistem filozoflarına kuşkuyla yaklaşılmıştır. Hal böyleyken aklın, Tanrı'nın insandan istediklerini, insanın ve âlemin amacını 'bilebileceği' gibi iddialarda bulunmak günümüzün felsefesi atmosferinde pek de savunulabilir gözükmemektedir.
Üçüncü olarak, aklı metafizik alanda otorite gören anlayış, katı akılcı bir epistemolojiye dayanmaktadır ve katı akılcılığın felsefi açıdan içerdiği ve aşağıda değinilen tüm sorunlarla karşı karşıyadır.
Son olarak, aklı esas alan tabiî din anlayışı, deizm denilen özel bir Tanrı -âlem anlayışına dayanır...