işte böyle zayıflıklar karşısında Dr. Rieux kendi yorgunluğunu değerlendirebiliyordu. Duyarlılığını yitirmişti. Çoğu zaman düğümlenmiş, katılaşmış ve kurumuş duyarlılığı zaman zaman çatlayıp açılıyor ve onu artık denetleyemediği duygulara terk ediyordu. Onun tek savunması bu katılaşmaya sığınmak ve içinde oluşmuş o düğümü yeniden sıkmaktı. Devam etmek için doğru yolun bu olduğunu iyi biliyordu. Bunun dışında çok fazla hayali yoktu ve yorgunluk onun hala koruduğu hayallerini elinden alıyordu. Çünkü sonunu göremediği bir dönem boyunca kendi rolünün artık insanları iyileştirmek olmadığını biliyordu. Onun rolü tanı koymaktı. Bulgulamak, görmek, betimlemek, kaydetmek, sonra mahkum etmek, işi buydu. Erkeklerin eşleri onu bileğinden tutup haykırıyorlardı:''Onu yaşatın!'' Ama o yaşatmak için orada değildi, tecrit işlerini buyurmak için oradaydı. O zaman bu yüzlerde okuduğu nefret ne işe yarardı ki? ''Kalpsizsiniz,'' denmişti bir gün kendisine. Ama hayır, onun bir kalbi vardı. Onun, yaşamak için dünyaya gelmiş insanların her gün ölümünü gördüğü yirmi saate katlanmasına yarıyordu. Onun, her gün her şeye yeni baştan başlamasına yarıyordu. Bundan böyle yalnızca bu kadarlık bir yüreği vardı. Bu yürek nasıl olur da yaşam verebilirdi ?