Eller de körelir, körelen, kötürümleşen, epriyen ve pörsüyen her şey gibi. Uzun bir süre denemedim değil konuşmamayı ve yazmamayı oysa, herkesler gibi. Katılmadım da sayılmaz çok geciktiğim yaşama, saklamaya çalışır davrandım belki de sonrasında gördüklerimi, bildiklerimi, kabullenemediklerimi, mağlubiyetlerimi. Zamanın koyu tahribatına aldırmazlık da etmek istedim üstelik, bedenime direnç taşıdım görünürde. Bir küçük daracık menfezde en güzel nasıl yaşanır sorusunu sordum tabi ki defaatle kendime, lakin yaşamak ve okumak arasındaki gerilimde parçalayarak ve çoklukla okumaya pay ederek benliğimi bir türlü dönemediğimi farkettim gölgelerin, yansıların, yankıların, gerçekliğin, insanların dünyasına. Görmezden geldiğim şölenlere ve akışkan hayata kısmen katılmaya başladığımda yol yordam bilmediğimi ve de öğrenmeye dair kabiliyet sergileyemediğimi, muhataplarımı biteviye kaybettiğimi ve yakınlıklar kurmadaki becerisizliğimi farkettiğimde hayatı yarılamıştım, ne yazık. Çok geç kalmıştım yıkıp yeniden yaratmaya benliğimi. Alışkanlıklarımın esaretindeydim artık. Neyin çıplak ve yalın, neyin de olması gerektiği üzere olmasını ayırt edemiyordum başımı kaldırdığımda zira, orta yaşların sıratında...