Babam ölmüştü birkaç ay önce. İyi değildi epeydir. Pek konuşmazdık babamla, ergenlikten bugüne sarkmış bir ayrı gayrılık, sorsan anlatamam niyesini. Aynı dünyaya dahil olamadık işte. Ayda yılda bir görev icabı yaptığımız "ee daha daha nasılsın?"a varıp da tıkanan, çoğu sessizlik telefon konuşmaları dışında, annemdi aramızdaki tek köprü. Zaten az konuşan bir adamdı. Hastalıktan sonra iyice içine kapanmıştı. Annemden alırdım havadislerini, annem bizim yerimize severdi ikimizi; "Baban çok öpüyor, çok özledim kızımı, gelsin diyor," derdi telefonda bana. Babam bilirdim o sırada çıt çıkarmadan televizyona bakar olurdu. "O da seni çok özlemiş Cemal, gelecekmiş yakında," diye seslenirdi babama annem. İkimizin sessizliğini, sevgisizliğini bastırırdı annemin sesindeki gerçek olmayan neşe. Hepimiz inanır gibi yapardık o görev icabı saadete.