Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Adını bağışlamadın?" Nurilerden biri ilk kez adını soruyor sana. Sesini kısıyorsun, fısıldar gibi: "Nuri" diyorsun yavaşça. "Nuri."
"Bağırsana ....," diyor biri. Ses arkalarda. Yaklaşıyor. Yüzü, tabanlarına inen sopaların az ötesinde. Sopalar neredeyse yüzüne çarpacak. 'Yaklaşmayın, sopalar yüzünüze çarpacak' demek geçiyor içinden. Saçma. Kapkara, kalın bir yüz. Başının bir yanında uzatıp biriktirdiği bir tutam saçı, tarakla tepesinden geçirtmiş, yapıştırmış çıplak başına, örtmüş sözde kelliğini. Bir arkadaşın vardı, şiirler yazardı, o böyle tarardı saçlarını, ama onunki pek belli olmazdı. Bununki çok uydurma bir şey. Kaşları da yok gibi. Bu yüzü ilk defa görüyorsun. Kapkara. Cop gibi. "Bağırsana be!"
Reklam
"Bazen çok güzel bir oyunun sonunda çok acı bir gerçekle karşılaşabilir insan, ama oyunun çocukça güzelliğini değiştirebilir mi bu?"
Ölmezsen, öldürmezler, sakat bile bıraksalar, buradan çıkarsan, gün gelir de bir gün buradan çıkarsan, toprağın üzerinde, güneşin altında, insanların arasında bir alçak gibi yüzün eğik dolaşmamak isteğindesin. Kesin, kesin bir istek bu. Basılmış, ezilmiş de olsan, bir papatya gibi yaşamak kararındasın, ezilmiş, yaralı bir papatya. (Siyasi suçtan mahkum birinin düşünceleri)
Gözlerinin içine bakıyorum. İki koyu kahverengi gözün bebeğinde görüntümü görmek sevindiriyor beni.
Başından geçenleri anlattıkça, anlattıklarını hiç de yaşamadığını anlıyordum. Yaşadıklarını değil, yaşamak istediklerini anlatıyordu. İnanıyor gibi dinliyordum. Başımı salladıkça şarap bardağına sarılıyor, coşuyor, sigara üstüne sigara yakıyordu.
Reklam
Korkulacak bir şey varsa, elbette korkarım dedim. Korku bir canlının canlı olduğunu gösteren en belirgin tepkisidir.
Sayfa 32 - Cam KırıklarıKitabı okudu
-Ya bu kafayı değiştirirsiniz ya da kafanızı koparırız anladınız mı ? Köşede,duvarın dibinde kırmızı cilt kapağından kopup ayrılan,iki yana açılıp kalan sayfalar,birbirinin üstünden fısıltıyla kayıp kapandılar. O anda dünyanın bir köşesinde,akşamın o ayrılık saatinde bir çiçek sessizce taç yapraklarını kapatıp sonsuz uykulara daldı;bir günlüğüne doğmuş bir günlük doyumsuz yaşamını tamamlamış küçük bir çiçek boynunu büküp öldü. Sonra o ayrılık saati gelmiş olmalı ki,her şeyin altüst edildiği odalardan çuvallara tıkabasa doldurulan kitaplarla birlikte seni de alıp götürdüler. Götürülüşün böyle oldu.
'...Adam bir sigara istedi. Bende yoktu,veremedim.Başkası verdi. Sonra bana döndü. Elimi tut dedi, tuttum. Adam soğuyordu. Eğer insanın nasıl soğuduğunu bilmezseniz, ölüm cezasını cesaretle savunursunuz. Öyle ya, herkesin ısısı kendisine.'
Buraya, Mamak Cezaevine gelmeden iki gün önce babamla konuştum. Burada görüş olmadığını söyledim. "Belki bir daha görüşemeyiz baba, bu son görüşmemiz olabilir." dedim. Çok üzüldü. "Ben bir adamını bulurum." dedi. Kalktı. Sendeledi. Düştü yere. Gözleri bana dikilmişti çıkardılar. Ağzından kan gelmiş dışarıda, ağlıyormuş. Üzüntüden mide kanaması geçirmiş. Hastaneye kaldırmışlar. Annem geliyordu ara sıra. Sinan'ı ve Alpaslan'ı iyi tanırdı annem. Görüş günleri hep onları anıp ağlıyordu, beni bırakmıştı artık, onlara ağlıyordu. Gülünün Solduğu Akşam, Erdal Öz (Sayfa 87)
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.