On yıllık bir zaman dilimi içinde ortaya çıkmalarına rağmen Balzac, Dickens ve Dostoyevski hakkındaki bu üç denemeyi bir kitapta toplayan şey rastlantı değildir.
Balzac'ın bir kahramanı dünyayı boyunduruk altına almak ister, Dostoyevski'nin kahramanı ise onu alt etmek. Her ikisinde de günlük yaşamın üstüne çıkma gayreti, son- suzluğa doğru bir yönelim vardır. Dickens insanlarının hepsi mütevazıdır.
Avrupa'da her yıl yayımlanan elli bin kitabı açın, neden bahsediyorlar?
Mutlu olmaktan. Bir kadın bir erkek istiyor ya da zengin, güçlü, saygıdeğer olmak istiyor. Dickens'ta bütün arzuların nihai hedefi, içinde neşeli çocukların oynadığı yeşillikler arasında sevimli, küçük bir ev, Balzac'ta ise etrafında koruluk olan bir şato ve milyonlar. Çevremize bir bakalım, sokağa, barlara, basık eğlence yerlerine, aydınlık salonlara bakalım: Ne istiyor bu insanlar? Mutlu olmak, hoşnut olmak, zengin olmak, güçlü olmak. Dostoyevski'nin kahramanlarından hangisi bunu ister? Hiçbiri. Bir teki bile istemez. Hiçbir yerde kalmak istemezler, mutlulukta bile. Hepsi de devam etmek ister, hepsinde de onlara acı veren "yüce bir kalp" vardır. Mutlu olmak onlar için önemsizdir, hoşnut olmak önemsizdir, zengin olmayı arzu etmek bir yana hor görürler. Bütün insanlığın istediği hiçbir şeyi istemez bu tuhaf insanlar. Sağduyuları yoktur. Bu dünyadan hiçbir şey beklemezler.
Bu üç romancıdan her birinin kendine ait bir alanı vardır. Balzac toplum dünyasını, Dickens aile dünyasını, Dostoyevski bireyin ve insanlığın dünyasını anlatır.