Osmanlı İmparatorluğu'nun ortaya çıktığı dönemin en önemli askeri gelişmesi ateşli silahların icadıydı. Bu silahlar Batı Avrupa'da on dördüncü yüzyılda kullanılmaya başlamış ve oradan Balkan Yarımadası'na yayılmıştır. 1378 yılı itibarıyla, top Dubrovnik'in şehir surlarına yerleştirilmişti ve sonraki on yılda Bosna Krallığı'nda ve belki de Sırbistan'da hizmete girmişti. Osmanlı birlikleri topla ilk defa 1380'lerdeki akın ve seferlerinde karşılaşmış olabilirlerdi." Fakat I. Bayezid'in saltanatı esnasında faal olan bir topçuya dair bir atıf mevcutsa da Osmanlılar topu geniş çapta kullanmaya ancak bir sonraki yüzyılda başlamışlardır. 1420'lere gelindiğinde topu kuşatmalarda kullanmaya başlamışlardı.
Sayfa 373 - Kronik KitapKitabı okudu
Ancak bir hukuk sisteminin kurulmasında, işleyişi için esaslı olan müderrislerin, müftülerin ve kadıların yetiştiği medreselerin açılması gerekiyordu. Tarihçi Âşıkpaşazade, İznik'te ilk Osmanlı medresesinin Orhan Bey (yaklaşık 1324-1362) zamanında kurulduğu anlatır ve Orhan Bey'in ilk müderris olarak Dâvûd-ı Kayserî'yi atadığını ekler. Dâvûd hakkında on altıncı yüzyıl âlimi Taşköprizade şunları yazar. Kendi memleketinde okumuş ardından Kahireli âlimlerden tefsir, hadis ve fıkıh ilkelerini okumak için Kahire'ye seyahat etmiştir. Mantık ilimlerinde öne çıkmış ve tasavvuf ilmini elde etmiştir... Sultan Orhan İznik şehrinde bir medrese inşa ettirmiştir. Güvenilir kaynaklardan işittiğime göre, bu Osmanlı topraklarının ilk medresesiydi ve müderrisliğine Dâvûd-ı Kayserî getirilmişti.
Sayfa 300 - Kronik KitapKitabı okudu
Reklam
Osmanlı fethiyle Memlük kurumu çöktü. Osmanlıların Mısır'a girişi sırasında iki sultan öldü; yerlerine bir Osmanlı beylerbeyi geçti: böylece bir imparatorluğun merkezi, bir eyalete dönüştürülmüş oldu. Ancak on altıncı yüzyılda Osmanlı beylerbeyleri, Mısır'ı haftada dört kez toplanan bir meclisin yardımıyla yöneten ve çoğunlukla uzun dönemler boyunca görevlerinde kalan güçlü kişilerdi. Süleyman Paşa, 1525'ten 1538'e kadar görevde kaldı; onun halefi Davud Paşa da 1549'daki ölümüne kadar Mısır beylerbeyliği yaptı.
Sayfa 261 - Kronik KitapKitabı okudu
Eyüp, Osmanlı geleneğinde Ebû Eyyüb'un gömülü olduğu, İstanbul'un Haliç kıyısında bir semttir. Müslüman tarihçiler, Ebû Eyyüb'un Muhammed Peygamber'in sahabesinden biri olduğunu, şehrin ilk kuşatılmasında şehit olduğunu anlatırlar. 1453 ile on altıncı yüzyılın başlarında oluşan bir Osmanlı efsanesi, sultanın. İstanbul'un fethinden sonra, hocası Akşemseddin'den Ebû Eyyüb'un mezarını bulmasını istediğini ve Akşemseddin'in işaret ettiği yerin türbe haline gelişini konu alır. On altıncı yüzyılda burası, başkent ve başkent yakınlarında en çok rağbet gören Müslüman ziyaretgahı olmuş: şehri Peygamber'e ve Müslüman müjde geleneğine bağlamıştır. Ancak buranın ziyareti, 1566'da II. Selim'in tahta oturmasından sonraya kadar tahta çıkış törenlerinin bir parçası haline gelmemişti.
Sayfa 140 - Kronik KitapKitabı okudu
Sultan'ın Osmanlı ailesinin bir erkek üyesi olması gerekliliği kuralıyla kadın soyundan gelenlerin tahta çıkmasını yasaklayan bir başka kuraldan, sabit bir veraset kanununun yokluğunda, 1362 ile 1648 arasında sultanların büyük kısmı, mücadelede öne çıkan hizbin adayı olarak iktidarı elde etmişlerdir. Şehzade Bayezid'in 1562'de idam edilmesinde önce, şehzadeler babaları hayattayken evaletlerde sancakbeyliği yaptıkları sırada, şehzadelerin çevrelerinde hizipler meydana geldi. Babanın ölümü ya da ölümünün yaklaştığına dair beklenti, rakip şehzadeler ve onların taraftarları arasında sonucunda kardeş katli olan mücadelelerin bir işaretiydi
Sayfa 136 - Kronik KitapKitabı okudu
Geri114
145 öğeden 141 ile 145 arasındakiler gösteriliyor.