Ömür boyu ev işi ya da emek piyasası içinde geçen bir ömür. Bu feodal "cinsiyet kaderleri" aşkın vaatleriyle yumuşatılır, yüceltilir, keskinleştirilir, perdelenirler. Aşkın gözü kördür.
Ailenin gelenekten arındırılmasıyla bugün ortaya çıkan cinsiyetler arası karşıtlıklar önemli ölçüde iki kişilik düzlemde ortaya çıkıyorlar; yaşandıkları yerlerse mutfak, yatak ve çocuk odası. Çıkardıkları sesler ve belirtileri, evlilikteki bitmek bilmeyen ilişki tartışmaları ya da karşılıklı suskunluktur; yalnızlığa kaçış ve ondan çıkış; eşlerden birinin birden anlamamaya başladığı, diğerinde bulduğu emniyet duygusunun kaybı; boşanmanın verdiği acılar; çocukların tanrılaştırılması; diğerinden mücadeleyle alınan ve yine de onunla paylaşılacak olan, kendine ait bir parça yaşam için verilen savaş...
Aşk keyiftir, güvendir, şefkattir, hiç kuşku yok, en azından vaat olarak, ama diğer bütün şeyler ve tam tersi de pek eksik değildir: can sıkıntısı, öfke, alışkanlık, ihanet, yıkım, yalnızlık, terör, çaresizlik...
"İlk kadın okuma yazma öğrendiğinde dünyadaki kadın sorunu da başlamış oldu," (Marie von Ebner-Eschenbach). Eğitim, kapanın kapağını açtı, mesleki ilerlemeye olanak sağladı, yani ev hanımlığı konumundan bir kaçış başladı; eşitsiz mesleki imkanların meşruiyetini ortadan kaldırdı; kendine güveni ve esirgenen imkanların bütün tartışmalı alanlarında kendini ortaya koyma yeteneklerini artırdı; kadınların kendi paralarını kazanması evlilik içindeki konumlarını güçlendirdi ve evliliği hayati bir güvence olarak görmek ve sürdürmek zorunluluğundan kurtardı.