Atatürk ve milli mücadele ilk zamanları
İstanbul tarafından görevinden alınmış ve istenmeyen adam ilan edilmiş bir devlet memuru olmak, hiçbir geliri olmaksızın "sine-i millet"e sığınmak demekti. Ayrıca Amasya Tamimi'ne beklediği tepkiyi alamamış ve rotasını Erzurum'a çevirmek zorunda kalmıştı. Geleceği belirsizdi. Bu yüzden, Erzurum'daki havayı anlayıp oradaki
Türkiye'nin dört bir yanında görülen bir diğer olgu da Atatürk'ün hayattayken kullandığı binaların, özellikle de evlerin onun orada kaldığı zamanda donup kalmış müzeler haline gelmiş olmasıdır. Ziyarete açık durumdaki bu müzelerde 1919 ile 1938 arası döneme ait çeşitli nesne ve iç mekanlar korunmakta ve sergilenmektedir. Bu evler hem İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerde hem de taşradaki kasaba ve şehirlerde, özellikle de Samsun, Erzurum, Sivas gibi Kurtuluş Savaşı'nda önemli yeri olan merkezlerde bulunmaktadır. ''Atatürk evleri" adı verilen bu yapıların müzeleştirilmesi, ABD'de ilk başkan Washington' un kaldığı tarihi evlere "George Washington burada uyudu" yazılı tabelaların asılmasına benzetilebilir. Ancak Atatürk evlerinin müzeleştirilmesi binanın dışına bir tabela asılmasının ötesine geçer: İçiyle dışıyla yapının tamamını kapsar. Dolmabahçe' deki yatak odasının 10 Kasım 1938'de Atatürk'ün öldüğü zamanki haliyle aynen muhafaza edilmesi gibi, Atatürk evlerinin odaları da Atatürk orayı ziyaret ettiği veya kullandığı zamanki haliyle aynen korunmuştur. Atatürk hayattayken başlayan bu müzeleştirme süreci aslında Dolmabahçe yatak odasının öncüsü olarak da görülebilir. Atatürk'ü Anıtkabir' de olduğu gibi sonsuza dek ölümsüz kılmak yerine onu kendi yaşadığı tarihteki zaman dilimine yerleştirir.
Sayfa 134Kitabı okudu
Reklam
anıtkabirin yapılacağı yerin seçilme sürecinde yaşananlara dair..
Anıtkabir inşaatı 1943'te başladı ve 10 yıl sürdü. Ankara caddelerinde gerçekleştirilen ve bir önceki bölümde ayrıntılı bir şekilde anlatılan törenin ardından Anıtkabir 10 Kasım 1953'te resmi olarak açıldı. Ancak, herhangi bir inşaatın başlayabilmesi için önce müsait bir yere ve uygun bir tasarıma ihtiyaç vardı. Anıtkabir için yer
Atatürk'ün katafalkındaki inkılapçılık ilkesi detayına dair.
Kemalizmin altıncı ve son payandasının, yani inkılapçılığın -kesintisiz inkılap durumu- temsilinde Taut'un, Atatürk'ün tabutu çevresinde ayrıntılı biçimde kullandığı yeşillikler etkin görünmektedir. Her biri doğrudan içinde ateş yanan birer vazonun altında duran toplam altı yeşillik sütunu bulunuyordu. Defne ve sarmaşık dallarıyla kaplı
Atatürk'ün cenaze töreni için ayrılan meblağa dair..
Cumhuriyet gazetesinin aktardığına göre, 15 Kasım 1938'de, TBMM'de yapılan dört saatlik müzakerelerin ardından, cenaze masrafları için 500.000 liralık bir ödenek ayrılması kararlaştırılmıştı. Bu para sadece 15 yıl önce vermiş olduğu kendi Kurtuluş Savaşı'nın iktisadi yaralarını iyileştirmeye uğraşan genç Türkiye Cumhuriyeti için
Atatürk ve gülhane parkı..
Öte yandan, Topkapı Sarayı ve İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin bu rota üzerinde belirmesi belki de asıl öneme sahip görünen Gülhane Parkı'nın tesadüfi sonuçlarıydı: bu kıyı noktası, 16 Mayıs 1919 tarihinde Atatürk'ün, 19 Mayıs'ta Samsun'a o meşhur çıkışını yapmak için İstanbul' dan yola çıktığı yerdi; Atatürk bu olayı, 15-20 Ekim 1928'de okuduğu ünlü Nutuk'unda sadece Kurtuluş Savaşı'nın resmi başlangıç tarihi olarak değil, kendisinin de gayri resmi doğum günü olarak ilan etmişti. (Atatürk, kesin bir doğum tarihi olmamakla birlikte, sadece 1881 yılında, ilkbaharın sonlarında doğmuş olduğunu biliyordu; dolayısıyla, Türkiye Cumhuriyeti'nin doğumuyla çakışması için 19 Mayıs'ı simgesel doğum günü olarak benimsemişti). Ekim 1926'da, Atatürk' ün Avusturyalı heykeltıraş Heinrich Krippel tarafından yapılan bir heykeli, bu yerin Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihindeki önemini vurgulamak amacıyla İstanbul Belediyesi tarafından Gülhane Parkı'ndaki bu noktaya dikilmişti. Hala yerinde duran bu heykel, benzeri çok sayıda kentsel heykel temsillerinin ilkiydi.
Reklam
Rauf Orbay, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy, Refet Bele gibi birinci derecedeki sorumlular rejimin yeminli düşmanı değildiler. Atatürk'le bozuşmalarında kişisel alınganlıklar rol oynamıştı. Bunlar, Kurtuluş Savaşı'nda büyük hizmetler gördükleri halde sonradan bir kenara itildikleri inancındaydılar ve bunda tamamıyla haksız da sayılmazlardı. Ancak devrimler bir ekip meselesiydi ve Gazi, aklındakileri ancak "öteki ekip" ile gerçekleştirebileceğini görmüştü. O ekip dinamik, gözüpek ve radikaldi. Gazi, TCF'nın başına geçenleri "pısırık" bulmuştu. Zaten bunlar da, cumhuriyetin ilanı gibi büyük hamleleri ortam daha olgunlaştıktan sonra yapılması gereken hareketler olarak görüyorlardı.
Atatürk'ün tabutu başında nöbet tutan askerlere dair..
Dolmabahçe katafalkında sunumu sırasında Atatürk'ün tabutu başında nöbet bekleyen dört general ve iki er de katafalk gelenekleriyle uyum içerisindeydi; bu geleneklerde, nöbet süresi boyunca ölen kişinin yakınları (aile üyeleri ya da arkadaşları) katafalkın her bir köşesinde ayakta durur ve tabuta " bekçilik" eder. Katafalklar genelde kare ya da dikdörtgen şeklinde olur, bu da çoğunlukla dört kişinin nöbet tutacağı anlamına gelir. Atatürk' ün katafalkındaki fazladan iki kişi de, tıpkı altı meşale gibi, muhtemelen Kemalizmin altı payandasını temsil ediyordu. Kesin olan şu ki, Dolmabahçe Sarayı'ndaki irticalen hazırlanmış katafalkın başında nöbet tutan dört general (Fahreddin Altay, Halis Bıyıktay, Cemil Cahit Toydemir ve Ali Sayit Akbaytogan) Kurtuluş Savaşı (1919-22) komutanları ve gazileriydi (Güler 2000, 66). Döneme ait filmlerde bu generallerin gözlerinden yaşlar aktığı görülmektedir. Diğer iki asker ise piyade erleriydi ve ilginç bir şekilde tören üniforması değil, kamalı, süngülü, uyku tulumlu ve fişeklikli tam muharebe teçhizatıyla donatılmıştı. Dolayısıyla, dört general muhtemelen Atatürk' ün Türk ulusunun bağımsızlık mücadelesindeki rolünü simgelerken, fazladan iki askerin mevcudiyeti, hem seçkin subaylar hem de askere alınan erler bir arada olarak tüm Türk toplumunun kolektif temsili şeklinde okunabilir.
DİN VE PARA BELASI İNSANLIĞIN SON İBRETİNİ YAŞATTI Sömürgecilerin iki temel araçları var; Biri din, diğeri para! Din ile beyin yıkar, uyuşturur görünmeyeni satar, para ile görünen madde gücü kimin elinde ise satın alır.
Genç kuşaklara devrim deyince akıllarına Lenin, Mao, Guevara, belki Yaser Arafat geliyor da, Atatürk gelmiyor. Devrim tarihi daha yarım yüzyılı doldurmadan ve daha onun başlangıcında tanımlanmış amaçlarına ulaşmadan başka ufuklardan medet uman bu devrimciler niçin ortaya çıkıyor? Kurtuluş Savaşı'nı iyice öğrenmeden Çin devrimini öğrenmek nasıl bir düşünce düzeyinin ürünüdür? Ve Kurtuluş Savaşı'nda çarpışıp Gazi'yi hayranlıkla bağrına basmış adamın oğlu nasıl Atatürk düşmanı oluyor?
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.