Göründüğü kadarıyla, derin ekolojistleri, tüm kollara ayrılma ve sınırlarıyla beraber bu 'bölünme' ile ilgili endişelendiren şey, varoluşun barizliğinden daha çok rahatsız ediciliğidir. Basit tekçiliklerini karartmalarının, defetmek zorunda hissettikleri Rene Descartes'ın düalizmine duydukları korku olduğunu varsayabiliriz. İronik olarak, insan olmayan tüm varlıkları tam olarak nefret ettikleri şeylere, antropomorfizmlere etkili bir biçimde dönüştüren Bambi tarzı antropomorfizme başvurmaksızın, bu düalizmle başa çıkamazlar. İnsanları insan olmayan hayvanlara dönüştüremezlerse, insan olmayan hayvanları insanlara dönüştürürler. Zira onlara göre, hayvanlar da insanlar da aynı derecede 'becerilere' sahiplerdi. Dünyanın kendi 'bilgeliğinin' olması, vahşi doğanın 'özgürlük' ile eşit sayılması ve tüm yaşam biçimlerinin 'ahlaki' nitelikler sergilemesi, tamamen insanın entelektüel, duygusal ve toplumsal gelişiminin ürünüdür.
Açıkça söylemek gerekirse: eğer insan, insan olmayan varlıklarla 'içsel değer olarak eşit' ise, o zaman insan ve insan olmayan arasındaki sınırlar silinir ve bu bağlamda ya insanlar, çeşitli hayvanlardan biridir ya da insan olmayan varlıklar insandır.