1956 edebiyat dergisinde Yılmaz Güney'in "Üç Bilinmeyenli Eşitsizlik Sistemleri" adlı bir öyküsü yayımlanmıştı. Atıf Yılmaz'ın yönetmenliğini yaptığı Tatlı Bela filminin setinden alınarak cezaevine gönderildi. Suçu, adı geçen öyküde "neşren komünizm propagandası" yapmaktı. Birbuçuk yıl hapis yattıktan sonra Konya'ya sürgüne gönderilen Yılmaz Güney, burada bir genelev kadınıyla tanışır. Altı aylık sürgünlük döneminde Güney'in kahrını, yalnız bu kadın çeker. Güney'i artist olduğu için sevmemiştir. Herkesin hor gördüğü, aşağıladığı genç kadına, sanatçının gösterdiği sıcak ilgi ve yaklaşım biçimidir onu âşık eden... Şimdi nerede bulunduğu, ne yaptığı bilinmeyen bu kadın, Güney 'e gözü gibi bakar... Cebinde kaç parası varsa, ya da o gün genelevde ne kazanmışsa bölüşürler. . . Hayatın tokadını yemiş genç kadın vesikalıdır, ama önce insandır. Sürgün günleri sona erdikten sonra Güney, sevgilisine, "vefa borcu"nu öder. Ve genç kadını genelevden kurtarır...