Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
En sevdiği kırdı bu, şuradaki; karanlığın içine doğru uzanan şu kum tepeleri. İnsan tüm gün tek bir kişiyle karşılaşmadan oralarda yürüyebilirdi. Kilometreler boyunca ne bir ev ne de bir köy vardı. İnsan burada tek başına düşüncelere dalabilirdi. Dünyanın oluşumundan itibaren kimsenin ziyaret etmediği küçük kumlu sahiller vardı.
Bayan Ramsay insanın istemeden de olsa yalnızlıktan kurtulmasının yolunun tuhaf bir şeylere, bir sese, bir görüntüye tutunması olduğunu düşündü.
Reklam
Dünyayı bir Tanrı nasıl yaratabilir? diye geçirdi aklından. Ona göre mantık, düzen ve adalet yoktu; acı, ölüm ve sefalet vardı. Dünyada alçakça olduğu için işlenmeyecek hiçbir suç yoktu, bunu biliyordu. Hiçbir mutluluk sürekli olamazdı, bunu da biliyordu.
Bayan Ramsay'in tecrübelerine göre insan (bir yandan da tığlarıyla marifetli bir şekilde çalışıyordu) tek başına karanlıkta kalmadıkça, asla huzur bulamazdı. Kişiliğini kaybeden insan, üzüntüsünü, telaşını ve heyecanını da kaybederdi. Bu huzur, dinginlik, sonsuzluk bir araya gelince, dudakları hayata karşı kazandığı zaferi haykırmak için aralanırdı.
İnsanların bizi tanıma şekli çocukçadır. İçten içe karanlık, geniş ve akıl ermeyecek kadar derindir ama zaman zaman yüzeye çıkarız ve insanlar bizi o halimizle tanırlar.
Kendi başına, kendisiyle kalabilirdi. Sık sık buna ihtiyacı olduğunu düşünüyordu; düşünmeye ihtiyacı vardı, hatta düşünmese bile olurdu. Sessiz kalmaya, yalnız olmaya ihtiyacı vardı. Yaşananlar, yapılanlar, heyecan, ışıltı, sesler tamamen yok olurdu; insan özüne dönüp, kendisi olarak, karanlığın kalbindeki bir kama şekli gibi tüm görkemiyle ortadan kayboluyordu. Bu, başkalarının göremeyeceği bir şeydi.
Reklam
Hayat, diye düşündü ama düşüncesini tamamlayamadı. Hayata bir bakış attı çünkü bununla ilgili belirgin bir hissi, gerçek ve özel bir düşüncesi vardı ve ne çocuklarıyla ne de kocasıyla paylaşabilirdi bunu. Bu, aralarında gerçekleşen bir tür alışveriş gibiydi; o, bir yandaydı, hayat diğer yanda ve o, her zaman hayattan en iyi şekilde yararlanmak istiyordu ve bazen barış imzalanıyordu (yalnız olduğunda); mükemmel barış sahneleri oluyordu ama çoğunlukla hayatın korkunç ve düşmanca olduğunu ve ona izin verecek olursan, sana hemen bir darbe indireceğini düşünüyordu. Bitmek bilmeyen problemler vardı; acı, ölüm, sefalet. Bir yerlerde her zaman kanserden ölmekte olan bir kadın vardı, burada bile. Yine de çocuklarına tüm bunlarla yüzleşmeleri gerektiğini söylerdi.
Ah, ama James'in büyümesini hiç istemiyordu! Cam'in de. Bu ikisini sonsuza dek şu anki halleriyle yanında tutmak istiyordu; kötülüğün şeytanları ile zevkin meleklerinin büyüyüp, uzun bacaklı canavarlara dönüşmelerini istemiyordu. Hiçbir şey bu kaybın yerine geçemezdi.
Bir daha asla bu kadar mutlu olmayacaklar…
Sanki sözcükler bir kuyuya düşmüştü ve kuyudaki su duruysa bunlar inanılmaz boyutta değişecek,düşerlerken bile sağa sola bükülerek çocuğun ruhunda kim bilir hangi desenleri çizeceklerdi.
Sayfa 72
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.