Tarih norm olan bedenleri inşa ettiği gibi, birtakım bedenleri de dışa atar; onları anlaşılırlığın sınırında konumlandırır. Anlaşılırlığın sınırlarındaki bedenler anlaşılamadıklarında sokaklara, kuytulara kavuşur, kavuştukları yerlerde çağrılır, haksızca yargılanır ve şiddete uğrarlar.
Sayfa 69 - Yapıkredi YayınlarıKitabı okudu
Şiddetin Hapsedici Etkisi
Şiddet kurbanlarında, bir "kapsül içine hapsolma süreci"nden söz edilir. Ebeveyn çocuğun sessiz kalmasını ister ve çocuk da korkudan boyun eğer. Sonuç olarak, çocuğun psişik enerjisi burada tükenir ve olgunlaşma kesintiye uğrar. Bu süreç, üstbenlik gelişimi, çocuğun kendilik duygusu, uyanma ya da inhibisyon kapasitesi, beden durumu hakkında farkındalık, kişisel güç duygusu, kendi kendini rahatlatma, kendini koruma üzerine yıkıcı etkiler yapar.
Reklam
Pınar Selek - Türkiye'de Özgürlüğü Ararken
Militarizm, erkekliğe atfedilen değerlerin meşruluğu ve üstünlüğüne dayanır. Vurdu mu deviren olmak, tahammülsüzlük, karı gibi olmamak, kısa yoldan sonuç almak, kesin konuşmak, noktayı koymak, ayrıntıya boğulmamak, gücünü göstermek, gerçekçi olmak, güçlüye itaat etmek, değerlere mutlak bağlı olmak, şeref için ölmeye ve öldürmeye hazır olmak, ataerki ile militarizmin ortak değerleridir.
Sayfa 124 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Pınar Selek - Türkiye'de Özgürlüğü Ararken
Osmanlı'nın son dönemlerinde ve Cumhuriyet'in ilk yıllarında "kadının modernleştirilmesi"nin ülkenin modernleştirilmesinin de sembolü yapıldığını, dolayısıyla "bu önemli iş"in kadınlara bırakılmadığını biliyoruz. Terakkiperver Kadınlar Fırkası başta olmak üzere, kadınların kendi adlarına yaptıkları girişimlerin nasıl yasaklandığını, nasıl kıskaca alındığını, biraz bağımsız durmaya çalışan kadınların çok acılı, ama çok sessiz dışlanma süreçleri yaşadıklarını hatırlıyoruz. Cumhuriyetle birlikte, evlatlık alınışımız, sonra giydirilişimiz, ses tonumuzun, mesleğimizin ayarlanışı belleğimizde hala. Fazla anlatmaya gerek yok. Sol muhalefet içinde "özgür kadın" modeli kalıbına nasıl sokulduğumuzu, nasıl erkekleştiğimizi ya da bacılaştığımızı anımsıyoruz.
Sayfa 126Kitabı okudu
Toplumsal Proje ve Kadınlık Deneyimi
Cumhuriyet, Osmanlı toplumunda İslami tesettürün sınırları ile tanımlanmış olan mahrem ve kamusalı yeniden oluştururken, aslında mahremi cumhuriyetçi bir çerçevede yeniden üretmiş, kendini ulusuna vakfetmiş kadının ciddi ve iffetli profilini, tesettürün yerine koymuştu. Burada, Tanzimat'ın aşırı batılılaşmış kadınının dejenere kadınsılığı ve fettanlığı ile, modernist projeye karşı çıkan Müslüman kadının yobazlığı ve gericiliğine karşı tanımlanan, kendini Cumhuriyetin ideallerine vakfetmiş kadının ciddi, cinsellikten uzak ve sade görüntü ve tavrı, kadın bedeninin yeni tesettürüydü.
Sayfa 133 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Merleau-Ponty Algının Fenomenolojisi'nin "Duyumsama" bölümünde duyumsayan-duyumsanan, algılayan-algılanan ilişkisini, uyuyan kişi ile uyuduğu uyku arasındaki ilişkiye olan ben­zerliğini vurgulayarak açıklar . Uyku uyuyan için, yaşanan deneyimin üstüne dönmeyi içeren refleksif tavırdan büsbütün uzak bir haldir. Doğal algı da bir tür uykuya benzer. Doğal algı refleksif tavır­la birlikte ortadan kalkar, çünkü bu yaşantı algıya inanarak gerçekleşir. Merleau-Ponty algının izini, "algısal inanç" kavramına dayanarak ve algının yaratıcılığını vurgulayarak sürer. Algının refleksif tavra tâ­bi tutulmaması gereken eşzamanlılığını göz ardı ederek, algılamayı ve dünyada olmayı birbirini takiben gelişen iki safha olarak kurgulayacak olursak, Descartes'in Tanrı'sı misali, algının bizi her an yeniden yarattığını, yaratmayı bir an için olsun bıraksa her şeyin alt üst olma­sının kaçınılmaz olduğunu, bizim de algıyla dünyayı her an yeniden yarattığımızı söyleyebiliriz. Bununla birlikte, algılayanın algıya sahip olduğunu düşünmek doğru değildir. Algım bendedir ama bana ait değildir, çünkü dünyaya girişimiz, dünyada oluşumuz anonimdir.
Reklam
385 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.