"Siz İstanbul'da bizim gibi polisler bulunacağından şüphelisiniz. Fakat azizim, emin olunuz ki bizim gibi, belki bizden daha görev aşkı ile yanan birçok polis vardır. Yalnız, işlerini hakkıyla yapan polisler kendilerini pek de göstermek istemezler, hele şöhretten hiç hoşlanmazlar. Çünkü şöhret onlar için bir felakettir, başarıları için bir engeldir. Siz Avrupa'da birkaç polisin şöhretine bakıp da bizde örneği bulunamayacağını zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü öncelikle şunu bilin ki onlar hayatta iken meşhur olmamışlardır. Hepsinin şöhretleri, güçleri vefatlarındam sonra yayılmıştır. Ikinci olarak; ellerinde mevcut bulunan sayısız çeşitteki araç ve gereçlere dayanarak başarı kazanmışlardır. Biz ise nakliye aracı topak beygirli, dingili kırık arabalardan, haberleşme araçları yine o arabalarla nakledilen postadan başka hiçbir şeye sahip olmadığımız, özellikle gerektiğinde harcayabilecek - açık çek- hükümet bonolarına da sahip bulunmadığımız halde diyebilirim ki, onlar kadar çalışıyoruz, ekseriyetle de başarılı oluyoruz. "
Avni de ölür müymüş? Memuriyet yaşamında en müthiş tehlikelere göğüs germiş, en yırtıcı canilerle uğraşmış, pek büyük tehlikeleri atlatmışken böyle birdenbire ölüvermesi herkese garip geliyordu. Adeta inanmak istemiyorlardı. Sanki Avni çelikten veya bir başka madenden yaratılmış bir vücut imiş gibi onun toprağa karışmasını bir türlü havsalalarına sığdıramıyorlardı.
Bu adamın fizyonomisini bir türlü beğenememişti. Kendinin de anlamadığı bir duygu bakışlarını bu fotoğraf üzerine çekiyor, gözlerini ondan ayıramıyordu.