Özetleyecek olursak, ulus-oluşturma sürecinde adetten olan ''biz'' ve ''ötekiler'' ayrımı, ötekilerin dışarıda değil içeride kurgulanmasıyla gerçekleşmiştir. İçerideki ''düşman'' , rejimi hep bir tehdit algılaması ve güvenlik tedbirleri ile malul kılarken, toplumun, devletin sıkı yönetiminden kurtulmasını engellemiştir. Bu durumu ağırlaştıran bir neden de, ''biz'' in kendi içinde uyumlu ve istikrarlı olmasının (uluslaşmanın) da tam anlamıyla sağlanmamış olmasıdır.
Sayfa 244 - Akademi Kültür Sanat Yayıncılık, 1. Baskı, Mart 2008, İstanbulKitabı okudu
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ''ulus inşası'' diye adlandırabileceğimiz süreçte imparatorluk kalıntılarından bir siyasal birlik oluşturmaya çalışırken onların grup tarihlerini, tevarüs ettikleri sosyal ve kültürel mirası görmezden geldi. Onların tümüne Türk, Müslüman ve Sünni (Hanefi akidesinden) bir kimlik giydirmeye çalıştı. Bu kimliğe uymayan tüm diğerleri ''kuşku götürür, yerli yabancılar'' idi (Yargıtay kayıtlarında geçtiği gibi) ve öyle muamele gördüler. Ayrıca bu Türk, laik, Batı yanlısı ve görünümde modern olacaktı. Böyle bir anlayış, doğal olarak, farklılıkların bağdaştırılmasını kurumlaştırmayı amaçlayan demokrasiden çok, siyasal birlik ve toplumsal dayanışmayı önceleyen ''korporatizme'' yakındı. Yani, ''sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitle anlayışına...'' O nedenle cumhuriyet ideolojisini simgeleyen altı okun içinde demokrasi yoktur. Kültürel-siyasal çeşitliliğin reddi ve devletle özdeşleşen resmi kimliğin dışında herhangi bir grup kimliğinin (buna solculuk veya liberallik dahil) bastırılması, birlikte benzerliğin, hatta tekliğin birbirine karıştırılmasına neden oldu. Bu projeyi hayata geçirmeye çalışan devlet aygıtı (merkezi otorite) ile halk arasında gerilim ve çatışma hiç eksik olmadı. Bu çatışma ortamı, rejimin otoriter ve merkeziyetçi yapısını besledi.
Sayfa 244 - Akademi Kültür Sanat Yayıncılık, 1. Baskı, Mart 2008, İstanbulKitabı okudu
Reklam
Kısaca denilebilir ki, Kürt sorunu, Türk demokrasisinin ve siyasal kültürünün en büyük zafiyetlerini ortaya çıkarmıştır. Nedir Türk siyasal kültüründe bu kadar önemli zafiyetler? Cumhuriyeti kuran seçkinler, büyük oranda Balkan kökenlidir. Osmanlı Devleti, bünyesindeki bağlı ulusların bağımsızlaşmak için başlattıkları ulusal kurtuluş hareketleri sonucunda ufalanmış, sonunda dağılmıştır. Osmanlı-Türk seçkinleri, bu akımları ''ihanet'' , imparatorluğun yitip gittiği büyük bozgunu da bir daha tekrarlanmaması gereken ''felâket'' olarak yorumladılar. Ülkeleri için büyük kayıp ve kendileri açısından başarısızlık olarak kodladıkları o felâketi, bilinçaltına gömdüler ama Cumhuriyet'e azınlık olarak intikal eden Türk ve Müslüman olmayan yurttaşlara potansiyel ihanet kaynağı olarak bakmaktan kendilerini alıkoyamadılar. İlerleyen yıllarda devletin resmi görüşü dışında siyasal görüşler benimseyenler de ''hainler'' listesine eklendi ve yaygın baskı ve dışlamaya uğradı. Bu hoşgörüsüzlüğün köklerini Türk toplumunun doğasında değil toplumun çoğul yapısını inkâr eden Türk devlet felsefesinde ve etnik-kültürel farklılıkları zorla görünmez kılmaya çalışan tek tipleştirici siyasal kültürde aramak gerekir.
Sayfa 243 - Akademi Kültür Sanat Yayıncılık, 1. Baskı, Mart 2008, İstanbulKitabı okudu
Öcalan, bağımsız bir devlet için şiddet ve savaşın yanlış olduğunu anladığını belirtmiş ve binlerce yıldır aynı coğrafyayı paylaşan Türklerin ve Kürtlerin uzlaşarak ülke demokrasisini geliştirmeleri için birlikte çalışmaları gerektiğini savunmuştur. Bunları gerçekleştirmek için devlete hizmet teklif etmiş ve bu tarihi görevi ancak hayatta kalmasına izin verildiği takdirde gerçekleştirebileceğinin altını çizmiştir. Önerilerine inandırıcılık kazandırmak için PKK militanlarına ordu birlikleriyle olan mücadelelerine son vermeleri ve kısa sürede Türkiye'yi terk etmeleri çağrısında bulunmuştur. Buna yanıt olarak, Avrupa'daki eski PKK sözcüsü Ali Sapan önderliğinde sembolik sayıda temsilci grup, 1 Ekim 1999 tarihinde Irak sınırında Türk yetkililerine teslim olmuştur. 29 Ekim'de ise ikinci küçük grup Viyana'dan gelerek İstanbul'da yetkililere teslim olmuştur. Devlet, bu barışa yönelik jestleri göz ardı etmeyi seçmiş ve bir terör örgütüyle pazarlık yapmama, hatta dikkate almama tutumunu ödün vermeden sürdürmüştür. Bu katı tutum yanında, Türk yönetici/iktidar blokunun, ''Kürt sorunu''nu halâ ve sadece bir güvenlik sorunu olarak algılaması ve bu anlayışa uygun politikalarda ısrarı, 1999 yılında PKK tarafından ilan edilen ''ateşkes'' in yine aynı örgüt tarafından 2004 yazında bozulmasına neden olmuştur. Tekrar başa dönülen o tarihten beri PKK ile mücadele kanlı bir iz bırakarak sürmekte ve Türkiye'ye ağır bedeller ödetmektedir.
Sayfa 242 - Akademi Kültür Sanat Yayıncılık, 1. Baskı, Mart 2008, İstanbulKitabı okudu
Öcalan'ın Nairobi'de yakalanması, Türkiye'nin PKK'yla mücadelesinde yeni bir dönemin başlangıcıdır. Yargılanması sırasında Öcalan yasal savunmada bulunmamıştır. ''Yanlış yaptığıma ilişkin beni suçlayacak yeterli nedeniniz var'' , demiştir fakat yanlışlardan ders almak ve barışı sağlamayı öğrenmek gereğini de vurgulamıştır.
Sayfa 242 - Akademi Kültür Sanat Yayıncılık, 1. Baskı, Mart 2008, İstanbulKitabı okudu
1998'de Suriye başkanı Hafız el-Esad'ın himayeci tavrına karşı sabrını yitiren Türk ordusu, Öcalan ve örgütünü topraklarında barındırmaya devam ettiği sürece Suriye'ye savaş açabileceği uyarısında bulundu. Esad'ın buna uymaktan başka pek bir seçeneği yoktu ve Öcalan 1998 sonbaharında Suriye'den çıkartıldı. Avrupa'da ''siyasi gezgin'' olarak geçirdiği kısa bir dönemden sonra, Şubat 1999'da Kenya'da yakalandı. Türkiye'ye getirildi, yargılandı ve ömür boyu hapis cezası aldı. Şimdi Marmara Denizi'nde İmralı Adası'ndaki özel cezaevinde vadesini dolduruyor.
Sayfa 242 - Akademi Kültür Sanat Yayıncılık, 1. Baskı, Mart 2008, İstanbulKitabı okudu
Reklam
293 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.