İ’lem Eyyühe’l-Azîz! Bazı duâlar icabete iktiran etmez, diye iddiada bulunma. Çünkü duâ bir ibâdettir. İbâdetin semeresi âhirette görünür. Dünyevî maksatlar ise, namaz vakitleri gibi, duâlar ibâdeti için birer vakittirler. Duâların semeresi değillerdir. Meselâ, Şemsin tutulması küsuf namazına, yağmursuzluk yağmur namazına birer vakittir."
"Ve kezâ, zalimlerin tasallutu ve belâların nüzûlü, bazı hususî duâlara vakittir. Bu vakitler bâki kaldıkça, o namazlar, o duâlar yapılır. Eğer bu vakitlerde dünyevî maksatlar hâsıl olursa, zâten nurun alâ nur. Ve illâ, icâbet duâya iktiran etmedi, diyemezsin. Ancak, henüz vakit inkıza etmemiş, duâya devam lâzımdır, diyebilirsin. Çünkü o maksatlar duâların mukaddemesidir, neticesi değillerdir."
"Cenab-ı Hakk’ın duâların icâbetine vaadetmesi ise, icâbet ayn-ı kabul değildir. Yâni, icabet kabulü istilzam etmez. Duâya her halde cevap verilir. Cevapsız bırakılmaz. Matluba olan is’âf ise, Mucîbin hikmetine tâbidir. Meselâ: Doktoru çağırdığın zaman, herhâlde: 'Ne istersin?' diye cevap verir. Fakat: 'Bu yemeği veya bu ilâcı bana ver.' dediğin vakit, bazen verir, bazen hastalığına, mîzacına mülâyim olmadığından vermez."
"Adem-i kabul esbabından biri de duâyı ibâdet kasdiyle yapmayıp, matlubun tahsiline tahsis ettiğinden aksülâmel olur. O duâ ibâdetinde ihlas kırılır, makbul olmaz."