Türkiye'de bir Türk'ün çektiği ilk film de bir belge filmidir. 1914'te Osmanlı İmparatorluğu'nun İtilaf Devletleri'ne karşı İttifak Devletleri safında savaşa katılmasıyla, yapılan ilk işlerden biri Yeşilköy'de (eski adıyla Aya Stefanos) dikili bir anıtın bombalanması oldu. Bu anıt 1877'de sonuçlanan Türk-Rus Savaşı'nı izleyerek aynı yerde kötü şartlarla imzalanan bir anlaşmanın anısını sembolize ediyordu. Olayın önemli yönü, bu anıtın yıkılışının Türk sinemasının başlangıcına yol açmasından geliyordu. İlk olarak bir Türk sinemacısı, bu olaydan dolayı kamerasını çalıştırarak ilk Türk filmini meydana getirmişti.
Özcan Arıca: cılız sinema sanayimiz, uzun yıllar değişmez bir izleyici varsayarak onların taleplerine uygun ürünler sunmuş ve aydınlarımız ise, çoğunlukla neden-sonuç ilişkilerini irdelemeden, sadece yapılan işleri biraz da küçümseyerek izlemiştir.
Reklam
Rüya fabrikası
Neden acaba sinema için 'Ruya Fabrikası' deyimi kullanılır ? Gayet basit: Çünkü sinema gerçekle de, gerçek olmayanla da uğraşır, fanteziler yaratır ve bizi bir kahramanın iç dünyası ya da bir genç kızın ilk aşkı gibi bilinmeyen ve harikulade dünyalara taşır. Zaman ve mekanı kullanmada kudretlidir.
Ön sözden, Prof. Dr. Alim Şerif Onaran:
"Binbir Gece Masalları'nın tema'sı, 'Kadının Sadakatsizliği' üzerine kurulmuştur denilebilir. Ancak daha doğru bir tanımlama ile Hükümdar Şehriyar'a ait olması gereken bu teze karşı Şehrazat, kadının: Ana, eş, kızkardeş ve kız çocuk olarak varlığını yücelten, belki de dünyada ilk (Aristofanes'in Lysistrata'sı ilk sayılırsa, ikinci) ve en önemli feminist görüşü oluşturabilecek bir anti-tez getirmektedir."
Anonim, (Çev.) Alim Şerif Onaran (E-pub)
Bir Kadının Tanımlanması Michelangelo Antonioni için, her zaman olduğu gibi yavaş yavaş ortaya çıkan 'gerçeğe' boyun egilmesidir. Yaşam içgüdüsünün gizemli kıldığı bu varlığa, yani kadını sessizce izlemektir. Onunla, "tıpkı doğa ile olana benzer bir ilişki gerçekleştirmek" tir. Sahip olmaksızın sevebilmektir onu... Tıpkı doğada olduğu gibi...
Fakir
"... fakir kişi asla doyum sağlamaz; tesadüfen bunu sağlasa, o gün ölür."
Sayfa 1580 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
“Hırslı önüne gelene saldırır; hırslının yüreğinde zulüm pusu kurar; kuvvetlenince bunu açığa vurur, zayıfken içinde uyutur”
Üzgünsün, görüyorum, rahatlasana! Hiçbir şey sürüp gitmez: Neşeler gibi dertler de erir biter günü gelince!”
Kendisini terk eden sevgilisinin peşinden Paris'ten İstanbul'a gelerek, kötü yola düşmekten Dehri Efendi adlı bir zenginin konağına mürebbiye olarak sokulmakla kurtulan Matmazel Anjel'in evdeki erkeklerin tümünü baştan çıkarmaya kalkışması ve sonunda uygunsuz girişimini ağzına yüzüne bulaştırıp bütün foyalarının meydana çıkmasını anlatan filmin, bu durumuyla, âdeta işgal kuvvetlerine karşı gizli bir protesto havası taşımasından, Anadolu'da gösterilmesi, bu kuvvetlerin sansürü ile yasaklandı. Böylece "Mürebbiye", Türkiye'de ilk sansüre uğrayan film oldu.
Binbir gece
"Gene de okumak ve ölmek üzerine bu kitap aracılığıyla bir iki söz söylemek isterim. Binbir Gece Masalları hakkında söylenen çok yaygın iki söz vardır. Birincisi bu kitabı baştan sona şimdiye kadar kimsenin okuyamadığı üzerinedir. İkincisi, Binbir Gece Masalları'nı baştan sona okuyan kişinin öleceği üzerinedir. Birbirleriyle gizli bir mantıkla birleşen bu iki uyarı okuru ihtiyatlı olmaya itecektir elbette. Ama fazla korkaklık etmeye de gerek yok. Binbir Gece Masalları'nı okusak da okumasak da sonunda biz de öleceğiz." Orhan Pamuk
Sayfa 15 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
44 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.