gece sona erdi ve biz gecenin çocukları artık ölmeliyiz şafak vakti gelip tepelerin üzerinde hopladığında; küllerimizden daha kudretli bir sevgi doğmalı. ve kahkahayla gülmeli güneşe karşı, ölümsüz olmalı.
Bir gece, denize gitmek üzere at üstünde yolculuk eden bir adam, yol kenarında bir hana rast geldi. Atından indi ve denize doğru yol alan tüm herkes gibi insanlara ve geceye güvenerek atını han kapısındaki bir ağaca bağladı ve içeri girdi.
Gece yarısı, herkes uyuduğu sırada, oraya gelen bir hırsız, yolcunun atını çaldı.
Sabah olup da yolcu uyandığı zaman, atının çalınmış olduğunu gördü. Atı için derinden kederlendi. Yolcu ile aynı hani paylaşan diğer kişiler de adamın etrafına doluşup konuşmaya başladılar.
İlk adam şöyle lafa koyuldu : " Atını ahırın dışındaki ağaca bağlaman ne kadar da aptalca!"
İkinci de, "Bundan daha da büyük aptallık atını kösteklememektir! dedi.
Üçüncü adam ise, " Asıl en büyük aptallık denize atın üstünde gitmektir! dedi.
Dördüncü de, "Sadece tembeller ve ağır yürüyenler bir ata sahiptir! dedi.
Yolcu tüm bu yaşananları hayretle karşılıyordu. En sonunda bağırdı : " Dostlarım, atım çalındığından ötürü her biriniz bana tüm aksaklıklarımı ve hatalarımı dile getirdiniz. Fakat gariptir ki, henüz onu çalan hakkında tek bir kelime bile konuşmadınız."
Kar beyazı bir yaprak kâğıt dedi ki, " Ne kadar da saf yaratıldım ve sonsuza dek böyle saf kalacağım. Ben karanlığın bana dokunmasından yahut pisliğin yanıma yaklaşmasındansa yanmayı ve beyaz küllere dönmeyi tercih ederim"
Mürekkep şişesi, yaprağın söylediklerini duydu ve simsiyah yüreğiyle güldü ; fakat asla ona yanaşmaya cüret etmedi. Rengârenk kalemler de onu duydular, ancak onlar da yaprağın yanına uğramadılar.
Kar beyazı yaprak kâğıt, saf ve lekesiz kaldı sonsuza dek.
Saf lekesiz ve boş.