İsimsiz.
E-book olarak okumak İsterseniz. drive.google.com/file/d/1upa9t7o... Her son yeni bir başlangıca gebedir. Bitmek; kimine göre bir son, başkasına göre yeniden doğuştur. Her şeyin sonu olduğu gibi bununda bir sonu vardır. Geç olsa da öğrendim artık. Şimdi baktığımda geride ne bırakabiliyorum ve siz
Nazım'la Vera nikahlarına taksiyle gitmişler. Yanlarında şahitleri Tosiya da varmış. Nikah dairesine gelince Vera ve Tosiya inmiş taksiden ; Nazım parayı öderken, taksi şoförü sormuş : "Hayrola Nazım Yoldaş ?.. Evleniyor musunuz ?.." "Evet yoldaş, evleniyorum," demiş şair.. "Yahu," diye gülmüş taksici ; "bunca
Reklam
Tezer Özlü'nün Hayatı ve Eserleri
Bugün Youtube kanalımda Tezer Özlü'nün hayatından ve eserlerinden bahsettim. Ablası Sezer Duru, abisi ise Demir Özlü olan ve Kütahya'da doğan yazarın bir bakıma hayatı, 10 yaşında İstanbul'a gelip eğitimine burada devam etmesiyle değişmiştir. Avusturya Kız Lisesi son sınıftayken ani bir kararla okulu bırakıp Avrupa'yı otostopla gezen Özlü, 1964 yılında ilk eşi tiyatrocu Güner Sümer ile evlenmiştir. Sümer'le yalnızca bir yıl evli kaldıktan sonra bipolar bozukluk rahatsızlığına sahip Özlü, çeşitli psikiyatri kliniklerinde tedavi görmüştür. İkinci eşi Erden Kıral'la evlenip ondan da 1981 yılında ayrılan yazar, son olarak İsviçreli ressam Hans Marti ile evlenmiş ve 1986 yılında göğüs kanserinden 42 yaşında vefat etmiştir. Edebiyatında kendi hayatından birçok parçayı görebildiğimiz yazar, rahatsızlığı sebebiyle yaşadıklarını, intihara eğilimini eserlerinde anlatmıştır. İlk eseri Eski Bahçe ismindeki öykü kitabı olan yazarın, hayattayken Çocukluğun Soğuk Geceleri adlı romanı ve Kafka, Svevo ve Pavese'nin izini sürüp yazdığı Yaşamın Ucuna Yolculuk isimli anlatısı yayınlanmıştır. Vefat ettikten sonra Kalanlar, Yeryüzüne Dayanabilmek İçin adlı derleme eserleri, yazar Leyla Erbil ve Ferit Edgü'ye mektupları ve Zaman Dışı Yaşam adlı bir oyunu yayınlanmıştır. Tezer Özlü'nün hayatını ve eserlerini detaylıca anlattığım videoyu izlemek için: youtu.be/COXnasd0oLg
MUTLAKA OKUYUN!!
Ashabı Kiramın büyüklerinden ve aynı zamanda Peygamber Aleyhisselam’ın müezzini olan Bilali Habeşi Hazretleri siyah bir köleydi. Annesi de kendisi gibi siyahtı. Bir gün, yine kendisi gibi ashabın büyüklerinden olan Ebü Zer (r.a.) Hazretleriyle, Bilali Habeşi Hazretleri arasında, bir meselede görüş ayrılığı olmuştu. Aralarındaki konuşma uzadı, derken sertleşme oldu. O arada Ebü Zer, Hz. Bilali Habeşi Hazretleri’ne karşı: – Sen bu işlerden anlamazsın siyah kadının oğlu, demiş oldu. Bu sözden alınan Hz. Bilal, bunu Rasülüllah’a haber verdi ve: – Müslüman olduktan sonra hala daha ırkımızdan dolayı suçlanacak mıyız Ya Rasulüllah? dedi. Peygamberimiz Aleyhisselam, Ebü Zer Hazretleri’ni çağırdı. Ona: – Sen Bilal’e böyle böyle söylemişsin, öyle mi? diye sordu. Hz. Ebü Zer, utancından Hz. Rasülüllah’a cevap veremedi. Peygamberimiz (s.a.v.): – Demek sende hala İslamiyetten önceki kötü adetler var. İnsan hiç derisinin siyahlığından dolayı suçlanır mı? Mühim olan Allah korkusu değil midir? gibi sözler söyledi. Zaten yeterince pişman olan Ebü Zer Hazretleri Peygamberimiz’in bu sözleriyle iyice kafasını kaldıramaz hale geldi. Doğruca Bilali Habeşi Hazretleri’nin evine gitti. Yüzünü kapının eşiğine koyarak: – Ey Bilal, senin mübarek ayağın bu kötü, kaba Ebu Zerr’in yüzüne basarak geçmedikçe ben bu eşikten kafamı kaldırmayacağım, dedi. Hz. Bilal, Ebü Zer Hazretlerini kaldırdı ve şöyle cevap verdi: – Kalk kardeşim. Bu yüz, basılmaya değil öpülmeye layıktır. Ben sana hakkımı helal ettim. Kaldırdı, onun gözlerinden öptü. Kucaklaştılar. Kalplerinde birbirlerine karşı bir şey kalmadı.
Hoca oturuyor bir kadıncağız gelmiş, efendim bir müşkilim var danışmak isterim size bir derdim var filan, Hoca, hayrola bacım sor bakam Kadın, bir şey duydum da doğrumu değil mi onu sizden teyit etmek isterdim, Hoca, sor demiş, hayrolsun Kadın,Yunanistan taraflarında diyorlar ki bir kadın evliya çıkmış. Tam kızını kesecekken, şeytan bir keçi getirmiş doğrumu? Hoca,bakmış demis ki ah be evlatcigim ben bunun neresini düzelteyim. Yunanistan değil Arabistan, kadın Evliya değil Halil peygamber, kızı değil oğlu, şeytan değil melek, keçi değil koç... Biri bir gün, Allah 4 şeyi 4 şeyin içine gizlemiştir...
Arefe, Kurban Bayramından bir önceki gün, hicri takvime göre Zilhicce ayının 9. günüdür. Lügatta arefenin birkaç manası vardır: Tanışmak, öğrenmek, itiraf etmek ve güzel koku. Birinci manaya göre, Hz. Âdem (as) ve Hz. Havva Arefe gününde Arafat’ta buluştukları için bugüne ve yere bu isimler verilmiştir. Bir diğer rivayete göre ise, Hz. İbrahim (as) oğlu İsmail ve hanımı Hacer’i Mekke’de bırakıp Şam’a döndükten sonra yıllarca görüşememişler ve en sonunda Arafat’ta buluşmuşlar. Bu sebeple bugüne Arefe ve Arafat isimleri verilmiştir. Öğrenmek manasına göre, Cebrail (as) Hz. Âdem’e (as) hac ibadetinin nasıl yapılacağını öğretmiş; sonra da Arefe günü Arafat’ta vakfe yaptığı zaman ona “Artık öğrendin mi?” diye sormuş; Hz. Âdem de (as) “Evet, öğrendim” demiş; bunun üzerine oraya Arafat, o güne de Arefe günü adı verilmiştir. İtiraf manasına göre; Hz. Âdem (as) ve eşi Hz. Havva ile buluştuğu zaman birlikte “Ey Rabbimiz, biz nefsimize zulmettik. Bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen muhakkak biz zalimlerden oluruz.” diye itirafta bulunmuşlardır. Güzel koku manasını esas alanlar ise, mü’minlerin Arefe gününde Arafat’ta günahlarından istiğfar ettiklerini, günahlarının bağışlandığını, günahların manevi kirlerinden temizlendiklerini, yerine güzel manevi kokular süründüklerini belirtirler.
Reklam
946 öğeden 91 ile 100 arasındakiler gösteriliyor.