Bir sebeple o kadar iltifat ettiği şair Bâkî’ye öfkelenen Kanuni merhum şiir kudretini konuşturarak onu memleketine sürgün yönünde ferman ısdâr eder:
Baki bed / Azm-i bülend / Bursa’ ya red / Nefy-i ebed
[Bâkî kötü adam; yüksek kararım odur ki –memleketi olan- Bursa’ya gönderilsin, bir daha da gözüm görmesin]
Fakat! Sultanın bu şiiri, şiirin sultanına çarpınca aşağıdaki 4 şimşek çakar
N’ola kim nefy-i ebed azm-i bülend olunsa ey Bâkî
Bilesin ki cihân mülkü değil Süleymân’a bâkî
Şâhâ! azminde isbât-ı tehevvür ettin ammâ
Buna fânî dünyâ dirler, ne sen bâkî ne ben bâkî
( Şâir kendine hitâben nasîhat ve tesellî makâmında şöyle demektedir: Üzme kendini, ne olur ki Sultan’ın yüksek kararı senin Âsitâneden, Sultân’ın yanından uzaklaştırılman yönünde olsa (bundan bir şey çıkmaz!) (Nitekim)
Süleyman Peygamber kasdedilerek; dünyâ O’na bile kalmadı (bu Süleymân’a mı kalacak?) (Bu isim benzerliği hatırlanmasa düpedüz muhatap Sultân olmaktadır)
Pâdişâhım! Kararınızda –sıklıkla vâkî olduğu üzere- celâliniz, gazabınız pek sarih biçimde görülüyor (Mâşâallah, iyi de kızıyorsunuz). Amma! Unutmayın ki bu dünyâ geçicidir, bana kalmadığı gibi, size de kalmaz.)
Şairler Sultanı Bâkî’ nin fermanı tebellüğ ettiği anda irticâlen söylediği bu dört mısra birisi tarafından not edilip padişaha takdim edildiğinde; ferman geri alınmıştır ve Bâkî merhûm İstanbul’da yaşayıp yine orada vefat etmiştir