Kaan:Ben iyi değilim baba.
Eşref: Ne oldu be? Bu kadar karalar bağlayacak bir şey yok ki, geldik işte buradayız, yarın da Allah Kerim.
Kaan: Nasıl söyleyeceğim bilmiyorum, öyle bir yerdeyim ki şuan baba, sanki böyle incecik bir köprü gibi uçsuz bucaksız incecik bir duvarın tam tepesindeyim, iki yanım uçurum; ama ben doğru bir adım atsam düşeceğim biliyor musun baba? Çünkü köprünün kendi yanlış zaten. Öyle bir köprü yapmışlar ki hep başkalarının hatalarıyla hep insafsızlıkla hep acımasızlıkla dolu. Her yerini her tuğlasını günahla örmüşler sanki. Üzerine durmak için ruhunu şeytana satmak lazım. Başka yolu yok; çünkü insanca bir adım attığında arkadan gelen biri senin zayıflığını görüp seni itiverecek uçuruma, ben her şeyi kazandığımı sanırken, kaybetmişim baba.
Eşref: Delirdin mi oğlum, neyi kaybettin? Baksan ya ailen, karın çocuklar, işin her şey tamam. İftihar ediyorum ben seninle.
Kaan: İşte ben de bunu söylüyorum ya, bu kadar bedel ödemek zorunda mıyız baba? Artık duramıyorum bir an olsun duramıyorum. Çocuklar hep en iyi okula gitmek zorundalar, çok iyi bir evimiz olmalı, hiç bir eksiğimiz olmamalı. Her davette, her gecede başka bir takım elbise giymek zorundayım. İnsanlar bizden bunu istiyorlar ve biz bunlar için başka şeylerden vazgeçiyoruz. Ben hep koşmak zorundayım hep daha çok koşmak zorundayım. Çünkü bir an olsun durursam arkamdan gelen beni iticek diye korkuyorum. Biliyor musun şimdiki genel yayın yönetmenimiz haftaya kovulacak çünkü yerine ben geçeceğim ve adamın bundan haberi bile yok ve ben her sabah bu adama gülümseyerek günaydım diyorum. Bu nasıl bir sahtekarlık baba?