Göz yaşı ne renk? Siyah mı? Kırmızı mı? Acı ne demek? İnsanın canını ne acıtır?
Hatırlıyorum kendimi.
Sadece ben varım. Esen rüzgarın mırıldandığı bir şarkıyım ben. Ruhum var ama bedenim yok. Anlatacak hikayelerim, söylenecek şarkılarım var. Hatırlamıyorum geçmişi, bugünü, geleceği de. Eve geldiler, şarkı söylüyordum. Mutluluğun ne olduğundan emin olmadan paylaştım insanların üzgün sevinçlerini. Üzüntüleri beni çevrelerdi. Onların kederi, dudaklarıma tebessüm, sesime engel oldu. Sonradan sessizleştim ama gülümsedim. Süslediler beni beyazla. Saçlarıma boncuklar taktılar, şarkılar söylediler ertafımda. Annem geldi. saçlarımı taradı usulca. Kahverengi saçlarımı. Tek kelime etse binbir parçaya ayrılacak değerli bir hatıra gibi tutuyordu parmaklarının arasında. Anne eli değdi saçlarıma, yumuşadılar, rahimdeki bebek gibi kıvrılıp, masumlaştı saçlarım omzumun iki yanına düşerken. Annemim gözyaşları şarkı söylüyordu, tararken onarı, sonra alnıma bir öpücük kondurdu, kırmızı örtüyle kapadı yüzümü. Ablam elime bir demet çiçek tutuşturdu özlemle, beyaz elbisemi düzeltti. Kadınlar şarkı söylemeye başladılar ağlayarak. Ağlamalarını istemezdim. Ben ağlamıyordum. Sonrası karanlık. Kapattılar tabutun üstünü. Batan güneş gibi ışıksızdım artık. Karanlıkta boncuklar sarıldılar bana, çiçeklerim ışık saçtı etrafa. Gözyaşının rengi yoktu, rüzgarın da bedeni. Benim de bedenim yoktu. Sadece şarkı mırıldanan ruhum vardı artık.