Ateizmin, deizmin, agnostisizm gibi birtakım kavramların çok fazla revaç bulduğu bir çağdayız. Ancak Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi hazretleri bunun reçetesini yıllar öncesinden vermiş hamd olsun.
Kastamonu Lâhikası 34. mektupta
‘Aziz kardeşlerim, çok defa kalbime geliyordu. “Neden İmamı Ali (ra) Risale-i Nur’a ve bilhassa Âyetü’l Kübra Risalesi’ne ziyade ehemmiyet vermiş?” diye sırrını beklerdim”,
“Ben kimim?
Bu dünyaya neden geldim?
Beni bu dünyaya kim gönderdi?
Beni bu dünyaya gönderen Zat, benden ne istiyor?
Nereden geldim? Nereye gideceğim?... gibi sorular var ve bunlara cevap vermeden insanın kendini tanıması mümkün görülmemektedir.
Bunlar bizim gen yapımızda var olduğu için sorulan sorular ve Âyetü’l Kübra aslında bizim ontolojik olan varlığımızla var olan bir probleme hem bilimsel hem teolojik olarak insanları ikna ediyor. Biz Âyetü’l Kübra ve Risale-i Nurlar’la kâinatın yaratılışının aklî, felsefî, bilimsel izahlarının yapılabileceğini ve adeta aklı teslim olmaya mecbur olduğunu, insanın kâinatın yaratılışıyla ilgili mutmainane cevaplar bulabileceğini bakanlar görecektir.