Tam zamanı dediğin şeylerin hiç de zamanı olmadığını fark ettiğinde; zamana en uygun şeyin ölüm olduğunu anlıyorsun . Ve ölümün zamansızlık değil de çağa en uyacak şeye dönüştüğünü görmek ; bir gün doğumu manzarası izlemek gibi, zamansız fakat güzel. Acılarından mutlulukları çıkardığında eksilere düşmüyorsun artık banka hesapların gibi; hep yastık altında saklanacak bir acın kalıyor günden güne değersizleşen. Bir gün uyanıyorsun, bir daha uyanmamaya yemin eder gibi, etrafa saçılmış sözcüklerle dolu bir odada, senin için ne saklanacak kadar kıymetli ne de çöpe atılacak kadar kıymetsiz artık hiçbir şey, her şey boş bir odada saklanıp yüzüne bakmamalık; sevdiğin kadın bile. Ne onu göze alabiliyorsun ne de onu aşk sandığı şeylerin fırtınasına bırakmayı. Ah bu sarhoşluk sonrası uyanışları, ah acı gerçeklerin üstündeki perdeyi kaldıran şey, ne gerek vardı bu kadar intiharlık dert edinmeye? Ne gerek vardı bu kadar unutamamaya her şeyi... Şimdi yaşadığına değdi mi?