Erkek kadına tokat atarsa erkek suçludur, kadın erkeğe tokat atarsa yine erkek suçludur.))
Bir kadın, erkeğin gölgesinde yaşamayacak kadar akıllı; ama o gölgede dinlenmeyi bilecek kadar duygulu olmalı… William Golding
Reklam
“Kara gözleri ışıkta parlıyordu, kaşlarının hemen altında çukurca, çekik, duru gözlerdi bunlar… Pek bir güzelliği yoktu bu yüzün ama karşısındakine hem iyiliği, hem de ateşli, canlı, ihtiras gibi şeyleri hatırlatan bir hali vardı. İnsan bu yüze bakarken, işte öfkesi burnunda bir kadın ki, hem yanında oturan zavallı ihtiyarcığa şefkat ve iyilik göstermesini bilecek, hem de ateşli bir dişi ve ana olacak yaradılışta diye düşünürdü. Kocakarının hala çenesi durmuyordu. Oğlu ile gelini tarlada çalıştıkları için, sabahtan akşama kadar çocuklarla yalnız kala kala, aklınca gelinine anlatacak bir sürü şeyleri var sanırdı. Bu alabildiğine sürüp giden lakırdı sağanağını, sadece ocağın dumanları yüzünden vakit vakit tutan öksürük nöbetleri kesiyordu. Her vakit derim ya, erkek acıkınca, hele oğlum gibi gücü kuvveti de yerinde oldu mı, bir çanak eriştenin üzerine yumurtayı kırarsın, oldu bitti… İşte yemeğin alası. Ateşe doğru eğilen ananın eteklerine, boynuna sümüklerini çeke çeke, ağlayarak sarılan çocukların gürültüsünü bastırmak kaygısıyla, burada sesi bir perde daha yükselerek çatlaklaşıyor.” Pearl S. Buck, Ana
Yüzüklerin Efendisi
Bizim evin halleri... Karı koca, arkadaslariyla planladiklari akşam yemeği için hazirlanmaktadir. Genç, guzel, akıllı, sempatik (:)) kadın aynanin karsisinda makyaj yapmaktadir. Kocasi, koltuğun üzerinde bulunan kok çantasını gostererek: -Canım çantandan kitabı cikart, okumaya imkan yok, der. Karısı makyajına ara vermeden ve kendinden emin bir tonla cevaplar: -Tabi canım, çıkardım bile, merak etme Bir anlık sessizliğin ardından kocasi: -Kitap hala cantanda der. Karisi şaşkınlıkla cantaya bakar ve icindeki kitabi görür. Gülerek kocasina döner. Ikisinin de aklına gelen ayni ismi kahkahayla soylerler: - Bilbo Baggins!
Yazmak ve içsellik
Yazmak ruh sağlığımız için hayati önem taşıyabilir.Fizyolojik olarak yutkunmadan yutamadığımız lokmalar gibi yazmadan acısını hafifletemediğimiz anlar vardır ki anlar diyorum bu sürenin zamana yayılması gerekmiyor çünkü. An geliyor acı beyninizi uyuşturuyor.sınırsız Nutella kaşıklama hissi O an hasıl oluyor. Saçı istediği modele kesilmemiş kadın sendromlarına balıklama dalmamak için yazıyorum.Akıllı telefonların Bizi tutsak edip,aptallaştırdığı,hissizleştirdiği düşüncesiyle geliştirdiğim kaçış dürtüsüyle yazmanın yatıştırıcı dünyasını keşfettim. Metinlerin dili vardır;Büyülüdür onlar...Çekip Dünya'sına alıverir seni masallardaki gibi.Aynı duygu dilini konuştuklarınla buluşturur sizi ve içinizdeki devinimleri harekete geçirip onları eyleme dönüştürür.Ruhu beslemenin,içselleşmenin bir başka yoludur yazmak.Konuşamadıklarımızı,sustuklarımızı yazarız.Harflerin,kelimelerin,cümlelerin gücüyle ulaşırız ulaşmak istediklerimize.Ve en önemlisi içsel Yalnızlığımızın paha biçilmez değerini öğreniriz her kıymetlimiz kalbimizi hoyratça kırıp puzel parçaları gibi darmadağın ettiğinde.Ne çok yaşıyor taklidi yaptığımızın farkına varırız içselleştikçe.Oğuz Atay'ın dediği gibi ; Ben iç Dünya'ma dönüyorum.hiç olmazsa orada hayâl kırıklığı yok... Melek Kapılar
Toplumsal Erozyon ve yok olan Bireysellik
Oğuz Atay'ın Olric'i gibi iç sesiniz güçlü çıkmadıkça yazamazsınız.Pasif okurlar olarak kalırsınız yazılanları,çizilenleri eleştiren. ....Oysa iç ses de yeterli değil fikrimce,yazarken cesur da olmalısınız Kim ne der diye düşünmeden. Görüp,yaşayıp,Analiz edebilecek ortalama bir zekâ'ya sahip olup yazmayan,yazsa da Toplumsal Erozyon'a değinmekten çekinen korku hegemonya'sının köleleri olmayalım daha fazla...Her türlü Sosyal Medya ağlarından bize saldırmak için pusu kurmuş zavallılarla muhatap olmak zorunda kalabiliyoruz çünkü. Böylelikle küçük Dünya'larımızda "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" diyen Insancıklara dönüştürüldük.Evrimleştik... Dahası,Bireyselliğin yok edildiği,zihnin cebren kontrol altına alındığı,insanların makineleşmiş kitleler halinde yaşıyor taklidi yaptığı,kokuşmuş,totaliter bir Dünya baskısı altında bize biçilmiş dar hayatlarda nefes almayı öğrenemeden ölüyor,öldürülüyoruz. Toplumsal olaylara "Ben marstan gelmiştim,şöyle bir uğradım"kafasıyla ilintisizce tavır alırsanız,Sokak ortasında tekme tokat dayak yiyen Kadın'ı da görmezden gelirsiniz.Sonra sevdiklerinize zarar geldiğinde ne zaman bu kadar duyarsız bir toplum olduğumuzun sorusunu sormaya da hak aramaya da hakkımız olmaz. Elbette güzeldir,ruhu besleyen edebi eserlerle haşır neşir olmak.Tezer özlü "Yeryüzüne dayanabilmek içindir Edebiyat" diyor.Bu tek cümle bile yazdıklarımı özetler niteliktedir.Yeryüzüne dayanabilmek,dayanırken de Toplumsal olayları görmezden gelmeden,soran,sorguluyan bireyler olmanız ve yetiştirmeniz dileklerimle... Melek Kapılar
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.