"Bu andan itibaren,kendinizi düş kırıklıklarına uğratmaya son verin.Kendinizi kalabalıktan ayırın.Sıradan olmaya ve size dayatılanları yapmaya daha ne kadar dayanacaksınız ?
Kendiniz olmak için fazla zamanınız yok."
Epiktetos
O sokakların yerlileri,gizli kederini yıllardır sezemedikleri Aziz bey'in yakaları ve kol ağızları mor satenden,eprimiş kostümüyle ve rengi ağarmış siyah bir kılıf içindeki tamburuyla,cakalı cakalı yürüyerek sokaktan geçişini özlüyorlar.
Sokak öksüz kaldı.
Karartma geceleri ,Rıfat Ilgaz'ın karatılmış yıllarının güncesi niteliğinde otobiyografik bir roman.
Bir şiir kitabı nasıl sakıncalı bulunur ve toplatılır ?
Öğretmen olan yazarı hakkında nasıl olur da arama,yakalama kararı çıkartılır ?
Neden korkuyorlardı halkını kucaklayanlardan ?Tabii ki bu soruların cevabını,iktidarın hangi mantıkla şiire ve yazarına baktığında bulmak mümkün.
73 yıl geçmesine rağmen,hiç mi değişmez kaçanlarla kovalayanlar ?
Jurnalcilik,adam kayırma neden her devrin trendi olmuş ? Neden karanlığa ışık çakanları cezalandırmışız ?
Aydınlanma peşinde koşan bir avuç idealist yazarı,çizeri zindanlarda çürütmek,ülkenin aydınlık yarınlarını karanlıklara boğmak değil de nedir ?
2.Dünya savaşı yıllarındaki gibi çay olmadığından ıhlamur içilmiyor,karnesiz ekmek de var ama insanlık onuru ve düşündüğünü yazıp söyleyebilme özgürlüğü halen karaborsa.
Dupduru akan bir Türkçe ile kaleme almış yazar anılarını.
Vefanın,vefasızlığın,koşulsuzca sevmenin ve ekmeğini bölüşmenin,bir idealin peşinden koşarken pek çok bedel ödemek zorunda kalmışlığın örnekleri var paragraflar dolusu....
Yakın tarihimize ayna tutan bu değerli esere kitaplığınızda yer açın.
84 ekmek parasına öğretmenlik yapılan sıkıyönetim yıllarında,Toplumcu gerçekçi yazarlarımızın nasıl sindirilmeye çaşıldığını,entrikaları,muhatabının kaleminden okuyun.
Romanın finali bir iyi,bir de kötü sürpriz gelişme ile bitiyor.Okuyup yorumlamayı sizlere bırakıyorum.
Eser,MEB tarafından 100 temel arasına alınarak hak ettiği değere kavuşturuldu 2004 yılında.
Unutmayalım ki Şiirler boşuna değil.
Okuyalım 1000kitap dostları...
Batırmak istediği Türk milleti haaa !Hangi toplumcu,Türk milletinin mutluluğu için işkencelere göğüs germekten yılmıştır bu güne kadar ? Hele Sabahattin Ali...Pırıl pırıl yazılarıyla hep halkının geleceğine ışık tutmayı düşünmedi mi ?
Bütün ilerici sanatçılar susturulmuş,kimi Anadolu'ya sürülmüş,kimi içeri atılmıştı.Faruk Toprak'tan öğrendiğine göre,Emniyet Müdürlüğündeki toplumcuların sayıları yüzü aşkındı.Ankara'dan,Izmir'den,Karabük'ten,getirilenler de çoktu aralarında.
Böyle bir yerde,böyle bir zamanda iki çift lâf etmenin ne demek olduğunu bilmeleri için onların da bu hücrelerden gelip geçmeleri gerekir.Yaşamak başka,yaşayanları gözlemek gene başka ! Bizim getireceğimiz toplumcu sanat,kendi yaşayışımızdan doğacak.Yalnız,yükün altına girenlerin hayatlarını saptamakla yetinmeyeceğiz.
Rotasını,düdük seslerine göre çizdiği için bir ara kendini kumkapıda buldu.Kahveler karartma gecelerine yakışmayacak kertede kalabalıktı.Bunu pencerelerden,kapılardan görüp de anlamış değildi.Önlerinden geçerken kulaklarını dolduran uğultudan çıkarıyordu.
Kitabı hazırlayan Alpay Kabacalı'nın bu titiz çalışmasını okuduktan sonra,naçizane bir inceleme metni yazmadan geçmek olmazdı.
Oturdum yazdım Ben de...
"Insanın yozlaşma belirtisi,insanın sevgisizliği ile başlar."cümlesi,yazarın toplumcu gerçekçiliğinin en çarpıcı örneklerindendir benim için.Tabii ki sevgili Yaşar Kemâl'i tek bir kalıba
"Yaşar kemal yaylaların sözlüğü
......
Ki sen doğadansın çiçekçedir ana dilin
......
Kalkıp bir gün Binboğanın dağlarından
Türkçeyi bir çam ağacı gibi taşıyan değil misin
Başkaldırının yaz ateşine,sevinin nar gölgesine
Ya bir kekikli kaya değil midir
Ardında tüter Dadaloğlunun barutu
Karışır sendeki özlemlerin yarpuz kokusuna."
Ceyhun Atuf Kansu
Sayfa 289 - Yapı kredi yayınları 4.baskıKitabı okudu