Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
8 Mart Dünya Kadınlar Günü (!)
Düşünsenize… Bir kadınsınız ve tarihin en başından beri sırf bu yüzden ötekileştiriliyorsunuz. Yunan mitolojisinde Pandora’sınız ve erkekler için bir bela ve ceza olmak amacıyla dünyaya getiriliyorsunuz. Yahudilik ve Hristiyanlığın dayandığı Eski Ahit’te Havva’sınız ve Adem’in kaburga kemiğinden yaratıldığınız için kadın denme hakkına erişiyorsunuz. İskenderiye’de Hypatia’sınız ve sırf matematikle, bilimle uğraştığınız için bölgenin hakim güçleri tarafından öldürülüyorsunuz. İngiltere’de Brontë Kardeşler’siniz ve dönemin erkek egemen zihniyetinin içinde kaybolmamak için eserlerinizi erkek ismiyle yayımlamak zorunda kalıyorsunuz. Amerika’da tekstil fabrikasındaki işçilersiniz ve daha iyi koşullarda çalışmak için grev yaptığınızda yakılıyorsunuz. Sefiller kitabında Fantine karakterisiniz ve sadece çocuğunuzu görmek için bedeninizi satmak zorunda bırakılıyorsunuz. Almanya’da Yahudi bir kadınsınız ve sırf masum olduğunuz için gaz odalarına yollanıyorsunuz. Wattpad kitaplarında güçsüz bir kadınsınız ve yine kadın yazarlar tarafından erkeğin psikolojik tahakkümünü kullanmasıyla tacizin normalleştirilmesi için bir araç olarak kullanılıyorsunuz. Düşünsenize… Bir erkeksiniz ve.
#kpss
Aslında ironik ve adaletsiz olan durum şu: Sistem senden mükemmel bir işlem hızı ve becerisi istiyor. Bu da yetmiyor, üst düzey bir genel kültür bilgisi istiyor. Işık hızında okuma, anlama, yorumlama yetisi istiyor. Ve olur da çaresiz kalıp kafayı sıyırıp bu şartları sağladığın zaman mit müsteşarı olmuyorsun. Osmaniye'de harita mühendisi olup masanda 2 şekerli çayını içiyorsun. "Yani onca çaba böyle bir kariyer için miydi?" demekten kendini alamıyor insan. Öysm'nin insan aklı ile dalga geçen sınavına varımızı yoğumuzu verip çalışıp güç bela kazanıp hayat boyu ayağımıza sırf devlet gölgesi konforu var diye pranga geçirmektense maymunluk yapıp youtuber olmak bile daha isabetli ve daha kazançlı. Artık okumak denen fiilin kelime olarak bile bir karşılığı kalmadı. Kpss, çaresizliğin ve fakirliğin temsili haline geldi. -Alıntı
Reklam
Görme Efendim
Seni, "Karşımda görsem ne derdim" Diye düşünür durur etrafımdakiler Ben düşünmek istemiyorum ya Resulullah.. Görme sen beni. Yerin yedi kat altına gömsünler beni Bastığım topraklar unutsun adımı Geçtiğim sokaklar kokmasın ben gibi Ve silsin Yaradan zihinlerden ismimi. Kainat ve dünya tanımamış olsun Şahitlik edilmesin bin bir
Saçlarımı göremezsin ama kaç beden elbise giydiğimi 100 metreden anlayabilirsin. Saçlarımı göremezsin ama bacak boyum hakkında bir fikrin olabilir bunun için pantolon giyerek sana yardımcı olabilirim, bunun benim açımdan sıkıntısı yok. Saçlarımı göremezsin çünkü çok günah, ama kalçalarıma bakmanda pek sıkıntı görmüyorum. Sıkıntı görsem bol giyerim zaten lütfen bakarken sen de sıkılma lütfen. Saçlarımı göremezsin ama tenimin rengini bilmenin hiç sakıncası yok benim için, sırf sana yardımcı olmak için etek boyumu kısalttım bu iyiliğimi de unutma! Saçımı göremezsin ama düğünlerde karşında dans edebilirim keyifle izleyebilirsin beni. Kırdığım her gerdanda mest olabilirsin ama saçlarım konusunda hassasım. Tek telini görürsen cehennemde yanabilirim. Günümüz tesettür anlayışı tam da bu boyutlara ulaştı. Karınca yiyenlerin karınca yiyerek doyup doymadığı mevzusu, insanların ne giydiği ne giyeceği nasıl davranması gerektiğinden daha umurumda inanın. Benim kamusal konforumu bozmuyorsanız İsterseniz yaprak takıp gezin bana ne! Ancak hazmedilmeyen doğru öğrenilemeyen her ideoloji her din her konu sadece sizin değil toplumun da başına bela oluyor. İnandığı gibi yaşamayanların yaşadıklarına inanma eğilimi yüzünden toplumsal kaos oluyor. Araf'ta yaşayanlar hem kendilerine eziyet ediyor hem de bu dini samimi yaşayan müslümanlara. Bir karar ver arkadaşım, kimsin sen? Ezgi Akgül
Siyaset ve Ekmek
Bizde Osmanlı tâbiliğinden kalan korkunç bir hastalık var; Siyaset korkusu… Medeni bir insan için siyaset korkusu ayıp bir itiyattır. Siyaset korkusu hırsızlık kadar şeref kırıcı bir suçtur. Çünkü vatandaşın kıymetli oyunu çaldırır. Siyaset korkusu cinayet kadar ağır bir suçtur. Çünkü vatandaşın medeni haklarını öldürür. Ne çare ki, vatandaşı
İnsanın Kur'an-ı Kerim'de geçen 7 zayıf noktası
3- İnsan Menfaatine Çok Düşkündür İnsanın bu vasfını anlatan bir âyet-i kerîmede şöyle buyrulmaktadır: “İnsanlara bir rahmet tattırdığımızda ona sevinirler. Şâyet yaptıklarından ötürü başlarına bir fenâlık gelse, hemen ümitsizliğe düşüverirler.” (er-Rûm, 36) Aslında Allâh’ın lutuf ve rahmetiyle sevinmek men edilmemiş, aksine emredilmiştir.[1]
Reklam
"ÜMMETİN ANNELERİ... NEREYE?!.."
Bu ümmetin anneleri nereye gidiyor Allah aşkına? Atalarının o güzel "islami" örfleri nelerine yetmedi ki son bir kaç yıldır tuhaf tuhaf şeyler ürettiler.. Bakın benim bu sözlerim cahillere değil bilakis "İslami düğün(!) yapıp, Asr-ı saadet misali yuvam olsun diye nikahtan keramet bekleyen Müslümanlara! " Allah Rasulu
Benim Hikayem
Bir varmış Bir yokmuş Sevda ve Vahap in bir bebekleri dünyaya gelmiş ama o bebek te hiç et yokmuş kemikleri görünüyormus. Doktorlar kadına bu bebek çok yaşamaz dese bile bebek büyümeye başlamıştı bebek doğuştan kronik böbrek yetmezliği hastasıymış. Bebek gel zaman git zaman biraz biraz büyümüş ama bela eksik olmuyormuş. İlk başta burnuna dolap düşmüş ve burnu kırılmış zaten hastaymış üzerine bu eklemesi olmuş. Daha sonra ilerleyen günlerde ise ona elektrik çarpmış ve daha sonrakiler de ise 2010 da kız böbrek ameliyatı olmuş annesi ona böbreğini vermiş. O kız gittikçe büyümüş ama sürekli olarak hastaneler de geçirmiş günlerini, 2020 de ise kız burun ameliyatı olmuş. Bu güzel kız sonunda liseden mezun olmuş olmuş ama hiç arkadaşı olmamış hep dışlanmış sırf hasta diye ama önüne hastalığı böbrek olsa da herkez ona özürlü veya engelli dermiş her neyse bu kız hastalığı yüzünden derslere odaklanamaz olduğu için üniversitesi sınavını kazanamamış. Tam 11 yıl bu güzel anları olmuş fala o 11 yıl sonra annesinin ona verdiği böbrek iflas edince kız yeniden diyalizlere girmeye başlamış. Şu anda bile diyalize girip çıkıyordu hemde bu sefer sağ göğsünde katater takılıymış. O kız hayatına devam ediyor du bu şekilde SON...
Bi gün klinikte oturuyoruz, biri arabanın arkasında kutuda şahin mi doğan mı yırtıcı bi kuş var, yol kenarında buldum diye geldi. hekimlerden biri ulan o halde insan görsen alıp hastaneye götürmezsin yırtıcı kuş mu getirdin diye cevap verince, yav abi insanı götürsem iyileşince başıma bela olur, bunu salarım gider dedi :) üç beş kişiydik herkes hak verdi. kalktık bizim hekim eldivenleri giydi kutuyu yavaşça açar gibi oldu kutu 30 santim kadar yukarı sıçradı, hayvan bayılmış bir şeyi yok götür aldığın yere sal tekrar bir şey yapmamıza gerek yok dedi. İnsan bu tekin değil, olayın içerisinde de insana olan güvensizlik herkesin yardımsever adamı haklı bulmasıyla onaylanıyor. yine de aynı adamın yaralı veya baygın birini yol kenarında öylece bırakmayacağını hepimiz biliyoruz, kendisi dahil. demem o ki biz insana olan güvensizliği bile bile onun bize zarar vereceği ihtimale rağmen hareket ediyoruz. toplumumuzun en azından benim gözlemlediğim kadarıyla büyük bir çoğunluğu bu durumda. demek oluyor ki iyiliğin tutumu karşıdaki için değil, iyilik içimizde. sosyal deneylerdekinde olduğu gibi aslında muhtaç değilmiş de bana para verecekmiş gibi bir beklentimiz yok aksine bana zararı dokunabilir ama olsun diyerek hareket ediyoruz. bir de zarar gördüğümüz halde iyiliğe sırf rıza-i ilâhî için devam ederek, tutumumuzu tepkiye göre şekillendirmezsek hayata olması gereken yerden yaklaşıyoruz demektir.
Bir şeyleri düzeltmek için harekete geçilmeli.
Gelin Evi mi elm sokağı mı belli olmayan, en çenesi kuvvetlinin kazandığı bir program vardı geçen yıl ekranlarda. Bu yıl da var mı bilmiyorum. Haftanın sonunda belli bir tutar için birbirlerini konsollarından, yemeklerine, avizelerinden bulaşık makinalarına kadar eleştiren kadınların soğuk savaşlarını anlatıyorlar. Dış mekan çekimi yapamayan
151 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.