Delal Dink: 'Ermeni olmakla gurur duymuyorum, nefretinizin altında boğuluyoruz' Bundan yıllar önce Ermenistan Diaspora Bakanı’yla tanıştığımda bana “Ermeni olmakla gurur duyuyor musun?” diye sormuştu. “Hayır” dedim, “insanın doğduğu ırkla, milletle ilgili gurur duymasını anlamıyorum. Ben çocukluğumdan beri Türk olduğu için gurur duyan
hiçbir savaşta olamayacak kadar büyük bir sessizlikle anlatıyorum her şeyi. bir yerlerde büyük fırtınalar kopuyor. kendi fırtınanın içindeyken mi daha çok acır canın, yoksa yara izini hatırladığında mı iç çekersin asıl; bilmiyorum. sınırlarını kendim çizdiğim bir şehrin duvarlarından korkuyorum. adını benim koyduğum alanlardan yaka paça kaçmaya çalışıyorum. insan kendinden nasıl kaçar, kendinden kaçabildiğinde hangi kapıyı çalar; bilmiyorum.
Reklam
Hikmet biraz düşündü. "Oyunun sonunda Mills evlensin Monika ile, albayım," dedi sonunda. "Çünkü, susup beklemesini bilenler kazanır. Schlick'i de savaşta öldürmekten vazgeçelim; zaten eninde sonunda aklını kaybedecektir, bu gerileme daha fazla dayanamaz. Eskiden böyle kocalar, düelloda filan ölürdü; ben buna benzer bir filim görmüştüm. Şimdi kılıcın yerini ruh hastalıkları aldığı için, bu çeşit ölümleri tasvir etmek biraz teknik bilgiyi gerektiriyor. Schlick'in akıl hastanesindeki yaşantısını da anlatalım mı albayım? Hüsamettin Bey elini tahtaya vurdu: "Oraya girmiş gibi konuşuyorsun Hikmet." "Girmesine girerim de albayım, çıkması zor olur diye korkuyorum. Bugünün doktorları, insanın delirdiğini çok kolay kabul ediyorlar da, iyileştiğine inanmakta biraz nazlanıyorlar.
Savaş ve Barış
“Hep merak ederim, eğer "savaş ilan edenlerin ve savaş kışkırtıcılığı yapanların çocukları cephenin en ön mevzilerindeki ilk birlikte yer alacaklar" diyen bir kural olsaydı, tarih bu kadar çok savaşa şahit olur muydu? Yarın sabah yapılacak ilk saldırıda ölecek ilk askerin kendi oğlu olduğunu bilerek kaç siyasetçi, kaç general savaş
Atma kendini yalvarırım geceden dünyadan Yağan yağmur değil acizliğim, yaratan, Yaradılana verirken yaralar, Kapanmaz kabuk bağlamaz bağışlanmaz, Hayasız yüzüme vurur gibi değil, Utanmaz arlanmaz bu adamlar, Üstelikte üstün sanki bir benden, Bir de benim içindekilerden. Ve işte o 99 günün sonunda ölümün eşiğine yanaştığımı zanneden ben, ölümün fitnelerinden bile korkmuyorum derken, karanlık geceden atamadım kendimi. Saygıdeğer babam, sevgili kardeşim istemsizce bu dünyadan atacak gibiydiler kendilerini ve işte o an dudaklarımın arasındaki savaşta mağlubiyet alarak ölümden korktuğumu itiraf etmiş oldum. Oysa ki ne kadar garipti acizliğim. O zavallı yapım.. Bu kadar gün sonunda sonunda geceden düşemedim. Vur ki korkaklığımı yüzüme vur ki acizliğimi yüzüme vur ki bileyim bunca gün yazdığım şeylerin boş bir edebiyat olduğunu vur ki bileyim.
Hiçbir savaşta olamayacak kadar büyük bir sessizlikle anlatıyorum her şeyi. Bir yerlerde büyük fırtınalar kopuyor. kendi fırtınanın içindeyken mi daha çok acır canın, yoksa yara izini hatırladığında mı iç çekersin asıl? Bilmiyorum. Sınırlarını kendim çizdiğim bir şehrin duvarlarından korkuyorum. Adını benim koyduğum alanlardan yaka paça kaçmaya çalışıyorum. İnsan kendinden nasıl kaçar, kendinden kaçabildiğinde hangi kapıyı çalar; bilmiyorum. .🍂
Reklam
55 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.