1. Haber, yalan üzere birleşmeleri âdeten muhal olan bir topluluk tarafından rivayet edilmiş olmalıdır. Haberi rivayet eden bu topluluğun sayısı hakkında değişik delillerle farklı sayılar belirtilmiş olsa da (dört, beş, on, on iki...), serdedilen delillerin her biri bulunduğu konu ile alâkalı olduğundan hüsnükabul görmemiştir. Zira burada önemli olan sayı hakkında bir tahditten çok, yalan üzere birleşme ihtimalini aklın muhal göreceği bir topluluğun rivayetinin gerçekleşmesidir. Bu konuda İbn Hacer, muayyen bir sayının söz konusu olmadığını, haberin her tabakada bir cemaat tarafından rivayet edilmesi gerektiğini söyler.
2. Haberin mahsusâta, yani görülmüş, işitilmiş bir vak'aya dair olması gerekir.Delillerle ispatı veya nefyi mümkün olan hâdiseler için şahitlerin adet çokluğu veya azlığı vakıayı değiştirmeyeceğinden bir şey ifade etmez. Meselâ iki kere ikinin dört ettiğini isbat için insanların şahid tutulmasına gerek yoktur, çünkü bunun neticeye bir tesiri olmaz, çünkü mesele aklî bir meseledir.
3. Haber, her tabakada tevâtür vasfını taşımalıdır. Hadis için, sahabe ve tâbiîn dönemlerinde tevâtürü gerçekleştirecek kalabalık bir topluluğa ulaşılmış olmalıdır. Ravî adedi bu tabakaların herhangi birinde tevâtürü bulmaz ise, bu durumda haber mütevâtir olmaz. Nitekim daha sonraki dönemlerde birçok âhâd haber, kalabalık bir cemaat tarafından rivayet edilir olmuştur. Aynı şekilde, haber, ilk tabakada tevâtüre ulaşmışken, orta ve son tabakalardan birinde tevâtür derecesine ulaşamaz ise, mütevâtir olma özelliğini kaybetmiş olur.