Baştaşı, gövdesine tünen mavi kuşla konuşuyormuş.
- Ben sen olurum belki kuş. Uçar giderim.
- Neden olmasın Azra Hanım, ben de sizin gibi yoktum eskiden. Sonra nasıl oldu bilmiyorum ama oldum, kısa süre sonra da uçtum.
- Doğmam mı lazım olmak için?
- Bilmiyorum Azra Hanım. Şimdi yoksunuz, bu olacağınız anlamına geliyor.
- Peki kuş. Gövdemden ayrılma olur mu? Uçana kadar seni seyretmek istiyorum.
- Şiir okursanız bir yere gitmem.
- Ama ben şiir yazmadım ki.
- Eski ozanların yazdıklarını tercüme ettiniz. Onlardan okuyun.
- Peki.
Baştaşı, Hektor ve Andromakhe'nin düğününü anlatan bir şiiri Sapfo'dan okumaya başlamış. Gagası kulaklarındaymış kuşun. Ve her zaman yolcusu gibi anda kalan bedeni savunmasızmış. İbrahim soyundan meçhul bir İbrahim'in kulak kabarttığını fark etmemişler. Meçhul İbrahim sağ elindeki çekiçle yaklaşmış kuşla baştaşına. Tuttuğunun Hephaestus'a ait olduğunu bilmiyormuş. Süleyman Tapınağının inşasında kullanılan bir çekiç diye bellemiş o. Oysa tapınak inşa edilirken tek bir çekicin ve tek bir çivinin sesi işitilmemiş. Meçhul İbrahim bir sahne milyon birinci kez yinelensin diye indirdiğini bilmeden çekici, indirmiş kuşun üzerine.
Kuş, Kaf Dağı'nın arkasında uyanmış. Hüdhüd ardında, Simurg önündeymiş. Baştaşı ve onunla konuştuğu her şey yadındaysa da Simurg'un huzurundan ayrılmak istememiş.
Azra Erhat uçamadığı gibi büyük mahkemeye kadar susmuş.