"Kaplanın Sırtında" kitabını okumamda ki sebeplerin en başında yazarın nasıl bir tutum sergileyeceğiydi. Çünkü, tarafı olmama ihtimalinin düşük olduğu bir konuya parmak basıyor oluşuydu. Toplumların değer atfettiği isimler vardır. 2. Abdülhamid denince toplum aniden ortadan ikiye ayrılır seveni olduğu kadar sevmeyeni de vardır. Neticede 30 yıllık istibdat dönemi padişahı!. Keza bu isim Mustafa Kemal Atatürk de olsa böyle toplumun bir bölümü açısından. Toplumda dinamik taşlar olarak adlandırdığımız etnik, ideolojik ve inançsal anlamda değinirken hassas olunması gereken konular vardır. Bu bağlamda yazarın gerek görüşü, gerek yaşam biçiminin de önem arz ettiği Kaplan'ın Sırtında kitabını bu açıdan okudum tarafsız kalmaya çalışarak. Öncelikle Kitap ismini muhteşem buldum . Gücü, iktidarı elde tuttuğun sürece Kaplan'ın sırtındasın, iktidarı kaybettiğinde kaplanın pençesinde. 33 yıl hüküm süren bir padişahın bir gece de Selanik'e sürgüne gönderilmesini anlatan bir kitap. Tarihi roman olarak yer alsada raflarda, gücünü iktidarını kaybetmiş her an sürgünde ölüm korkusuyla yaşayan, alt üst olmuş bir psikoloji ile yeni yönetimin kendilerine tahsis ettiği bir doktor aracılığıyla tarihe not bırakan devrik bir Sultan'ın anıları.
Kitap yayımlanmadan ismi gündeme geldiğinde taraflar çoktan gardını almıştı bile. Usta kalem, duru anlatımıyla ne kaplanın sırtına binmiş ne de pençesine düşmüş diyebilirim.