Kitap iki farklı hikayeden oluşuyor. Bi tarafta günümüz dünyasında kendi benliğini, kimliğini, kültürünü, ahlaki değerlerini kaybetmiş neslin batılı düşünce yapısıyla hayatta kalma mücadelesini, diğer tarafta ise kendini 50 yıldır ev hapsine kapatmış bütün ömrünü gül yetiştirmeye ve ibadete adamış ihtiyar bir adamın hayatını anlatıyor. Bir gün Gül Yetiştiren Adam sabah namazı için uzun yıldan sonra ilk defa dışarıya çıkmaya karar verir ve gördüğü manzara karşısında hayretlere düşer ve bu hayretine tepki olarak düşüncelerini şu şekilde dile getirir:
" Söz çok ama sözlerle oyalanacak vakit yok. Hani amelleriniz? Benim gibi zamanın uzaklarından gelmiş bir garip sizi şu şekilde görse, vallahi size Müslümanlar demezdi. Sizler namaz kılan nasranilere benziyorsunuz.Kardeşler! Dışı kâfire benzeyen insanın içi de ona benzemeye başlar..."( Buradan artık gerisini siz düşünün)
Kitaba genel anlamda bir değerlendirme yapacak olursak; yazar akıcı ve sade bir dille, geçmişten- günümüze kendi değerlerimizden nasıl uzaklaştığımızı ne olmamız gerekirken neye dönüştüğümüzü çarpıcı bir dille bizlere anlatmaya çalışıyor.