Kitap önce başka bir anlatıcının Maksim Maksimiç ile karşılaşmalarını ve muhabbetlerini anlatmasıyla başlar. Sonra bu anlatıcı eserdeki baş kahraman Peçorin'in günlüklerini Maksim Maksimiç'ten alır ve kitabın kalan kısmını Peçorin'in ağzından dinleriz. Peçorin bir subaydır, zengin ve varlıklı bir ailenin çocuğudur.
Peçorin'in karakteri için iyi diyemeyiz. Evet kötü ama ona çok kızamıyorsunuz. Çünkü kötülüğünün temel bir sebebi var. Bu Peçorin kitapta üç tane kadınla ilişkiye geçiyor. (Bela, Vera ve Prenses Meri.) Onlardan alacağını alıyor, sevgilerini sömürüyor ve onları bırakıyor. Biraz narsistik huyları yok diyemeyiz.
"Sevgim hiç kimseye mutluluk getirmedi. Çünkü sevdiğim insanlar için hiçbir özveride bulunmadım. Kendim için, kendi zevkim için sevdim onları. Onların duygularını, sevinçlerini, acılarını arsızca sömürerek kalbimin tuhaf bir gereksinimini giderdim. Ama hiçbir zaman doyuramadım kalbimi."
Normalde böyle bir insana "Yazıklar olsun sana, yapılır mı kıza bu be?!" falan denmesi lazım ama kitabın ikinci bölümünde Peçorin'in kendi saf duygularını, nasıl böyle bir insana dönüştüğünü okuyunca ona çok da kızasınız gelmiyor.
"Toplumda saygın bir yer edinme tutkumu yaşam koşulları yok etti, ama sonra bu duygum başka bir biçimde çıktı ortaya. Yaşam kasırgasından yalnızca birkaç düşünceyle çıktım ben. İki insan var benim içimde: Biri sözcüğün tam anlamıyla yaşıyor, öteki ise düşünüyor ve onu yargılıyor."