Nitekim Efendimiz (s.a.v)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "İlim kabzolunmadıkça, depremler çoğalmadıkça, zaman yaklaşmadıkça, fitneler ortalığı kaplayıp galip gelmedikçe, katl ve öldürmekten ibaret olan "herc" çoğalmadıkça ve sizlerde mal çoğalıp sel gibi akıp taşmadıkça kıyamet kopmaz."
Nitekim Efendimiz (s.a.v)'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "İlim kabzolunmadıkça, depremler çoğalmadıkça, zaman yaklaşmadıkça, fitneler ortalığı kaplayıp galip gelmedikçe, katl ve öldürmekten ibaret olan "herc" çoğalmadıkça ve sizlerde mal çoğalıp sel gibi akıp taşmadıkça kıyamet kopmaz."
Reklam
Hz. Peygamber (s.a.v)'in yukarıdaki gibi tercüme ettiğimiz Sözünü (ki Arapçası “hadisu ahdin bi Rabbihî Teâla" şeklindedir) İmam en-Nevevî şöyle açıklamıştır: "Yağmur rahmettir ve o yağmur Allah Teâlâ tarafından henüz yeni yaratılmıştır. Onun için kendisiyle teberrúk olunmaya değer."
Hele ikinci varyantın devamındaki ifade, olayı sırf fizik planda değerlendirmemize kesinlikle engel olacak tarzdadır. Zira orada Allah Teâlâ'nın, bu hadise ile "kullarını korkuttuğu" tasrih edilmektedir ki, bu nokta, bu türlü olaylara müslümanca bakış açısının bel kemiğini oluşturmaktadır.
Tıpkı bunun gibi diğer bütün fizik ve tabiat kanunları da Allah Teala'nın kudretinin, rahmetinin ve -yerine göre- gazabının eseridir. Nitekim Yüce Kitabımızda şöyle buyurulur: "De ki: "Söyleyin bakalım. Eğer Allah üzerinizde gündüzü ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, istirahat edeceğiniz geceyi Allah'tan başka size getirecek ilah kimdir? Hálâ görmeyecek misiniz? Rahmetinden ötürü Allah geceyi ve gündüzü yarattı ki, geceleyin dinlenesiniz, gündüz de O'nun fazl-u kereminden (rızkınızı) arayasınız ve şükredesiniz." 192 Yani mü'min, yaşadığı her olayda ve gördüğü her şeyde Allah Teâla'yı müşahede eden kişidir. Mü'min, Yaratıcı kudret karşısında insanın acziyet ve güçsüzlüğünü temel bir hakikat olarak sürekli hatırda tutması gereken kişidir. İşte bu ruh halidir ki, mü'mini sürekli bir korku-ümit dengesi içinde tutar. Bu husus Kur'an'da şöyle ifade edilir: "Bizim ayetlerimize ancak o kimseler inanırlar ki, bunlarla kendilerine öğüt verildiğinde büyüklük taslamadan secdeye kapanırlar ve Rabblerini hamd ile tesbih ederler. Korkuyla ve umutla Rabblerine yalvarmak üzere (ibadet ettikleri için) vücutları yataklarından uzak kalır ve kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcar. 193 192 28/el-Kasas, 72-3. 193 32/es-Secde, 15-6
Evvela hangi bilim? Hoca'ya bakılırsa "Kur'an'da övgüye konu olan bilimsel etkinlik, ulühiyet ve rubûbiyet ilimleriyle, dinsel incelemelerden ibaret değildir! Aksine, dolaylı yoldan da olsa bizi, Tannsa! gücün algılanmasına, kozmik düzendeki inceliğin bilincine, insani ve toplumsal ahenk ve uyumluluğun gözlemlenmesine ileten; bu yönde gözümüzü açarken bizi evren ve varlığın yasalarıyla yüzleştiren bütün bilimsel etkinlikler de övülmüşlerdir. Zira, Tanrısallıkla ve inançla ilgili veri bir sonuç ise, kozmik ve deneysel bilgi de bir öncül, yani 'mukaddime' konumundadır. 'Bizi, zorunlu ve gerekli olana ulaştıran şeyin bizzat kendisi de zorunludur.' Bu nedenle, tannsal bilgiye: ma'rifet'e götüren, yolda bize izler ve işaretler sunan aklımıza ve sezgilerimize işıklar yakan kozmik, biyolojik, botanik, antropolojik, sosyolojik.. bilimler de, işte bu bağlamda saygındır, zorunlu- dur, bir gayedir! (...) Onun için Darimi tarafından aktarılan kutsal hadisteki, "Ey Tanrım, hangi kul, en fazla kulluk ürperişi [haşyet) duyan kimsedir?" sorusuna Allah tarafından verilen, "Ben (c.c)'i en iyi bilen kulum!" yanıtını hem dinî akidevî bilim ve araştırmalara, hem de kozmik, doğal ve beşeri tüm bilimlere teşmil edebiliriz." - Ne yapayım, huyum kurusun; bir yazıda Türkçe yanlışı gördüğümde üzerinde durmasam etimde şîrpençe çıkıyor."Biyolojik, antropolojik, sosyolojik bilim" ne demek hocam? Ya "botanik bilim" nasıl bir ifade? Öğrencilerinizin bu durumu fark edip bu konuda zat-i alinizden bir açıklama istemesini doğrusu hiç arzu etmem...
Reklam
217 öğeden 191 ile 200 arasındakiler gösteriliyor.