Şimdi Türkiye’de müslümanların İslâm’a bağlılığını, Batı dünyasında yerleşmiş anlamıyla bir tür “gelenekçilik” diye görenler ve sananlar var. Nitekim müslümanların zaman zaman “gelenekçiler” veya “tutucular” gibi sıfatlarla anılması, böyle bir anlayışın sonucudur. Oysa hiçbir şuurlu müslüman gelenekçi değildir. Bu anlamdaki gelenekçiliği reddeder. Çünkü onun, İslâm’a bağlılığı basit anlamda bir geleneğin, bir alışkanlığın sürdürülmesi anlamını taşımaz. Müslüman, İslâm’a, Allah’a olan kulluğu ancak ve yalnız bu yoldan gerçekleşebileceği için bağlıdır. Hiçbir geleneğin hatırı için ve başka hiçbir şey için değil!…
"Beden yorgunluğundan daha kötü bir şeye yakalandım. İnsanın eli ayağı kesiliyor. İnsan, Tanrı'yı yok sayanlarin arasında yaşayınca umutsuzluğa kapılıyor. İnsanı yoran, pelteleştiren bu oluyor belki."
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum
Yolumun karanlığa saplanan noktasında
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum
Hikmetle bakan göz için, Harika'nın ötesindeki harikayı gizleyen perde de bir harikayken, başka bir deyişle her perde bir harikayken, hikmetsiz göze her harika bir perdedir. Birine, perdeler harika görünürken, ötekine harikalar perde olur.