O devirlerde herkes mutlaka kendi evinde doğar; bâzan da ölünceye kadar bu doğduğu evde yaşardı. Onun için de doğduğu ev, yaşadığı mahalle hususî bir vatan, hayâlinin ve hâtırasının beşikten mezara kadar îtinâ ile üstüne titrediği bir alâka ve râbıta merkezi olurdu. İşte semtlinin semtliye, mahallelinin mahalleliye olan o sıcak, o içten alâka, şefkat ve muhabbet tezgâhını dokuyan bu köklülük, bu bağlantı, bu müşterek anlayıştı.