Hafta içi günler bir monotonluk çemberine takılmış gibi akıp gidiyordu. Günler öyle istikrarlı ve kaçınılmaz bir biçimde birbirine düşüyordu ki, her biri bir öncekinin kabataslak bir kopyası gibiydi.
Tek önemsediğim benim için çay ve kurabiye yapmış ve bana en sevdiği kitaptan bir bölüm okumuş olmasıydı. Bu beni sevdiğini kanıtlamak için yeterliydi.