Yazıma başlamadan önce derin bir iç çekmek istiyorum. Duygularımın elle verdiği bir inceleme olacak. Okurken her duyguyu yaşadım. Meryem Co'nun doğduğu Kabil topraklarında özlem,açlık, savaş ve yasaklı aşklar.Öncelikle bir savaşta veyahut bastırılmış bir toplumda hiç olmadık bir insanı sevmek evrenin en nahoş duygusudur ki birçok noktada da kendimi gördüm. Çocukluk özlemi,Meryem Co'nun babası Cemil'in ardından o bekleyişi,kapısının önünde dirençle bir tutam sevgi için çırpınışı ama her defasında şans ve doğduğu topraklar yüzüne gülmemesiydi. Şeriat, Taliban'ın can yakıcı kuralları ve insanların üzerinde bırakmış olduğu özlemin iz düşümü...
Meryem Co otuz üç yıllık ömründe,
en güzel anısı beş saniyeden ibaretti.
En saf yılları çocukluk,anne ve o hoyrat yaz gecelerinde eski bir evin içinde büyümüş bir harami edasıyla, annesinin öğütlerinin zihninde kalıntısıydı. Annesinin kendisini astıktan sonra hayatının birden bire parçalanıp duyguları,iradesi sorulmadan kendisinden yaşça büyük yasli bir adamla evlendirilip, Toplum ve erkeğin doğruluğu çerçevesinde yaşaması ruhunu nasırlaştırmıştı.Tıpkı bu kaderi yaşayan Leyla gibi. Bu iki kadın birbirine sadık kaldı. Birsinin bedeni çürümeye yüz tutu, diğerinin ruhu ama her zaman birbirlerinin yanında ve en iyi dostluklar kurdular. Meryem Co'nun fedakarlık yapması, Leyla'nın Meryem'in doğduğu topraklara onu anmasıydı. Özlem duygusu sarıyor insan bedenini ve dünyada mülteci insanları. Ne acılar çektikleri, savaşın hüsranıyla, roket kaplarına çiçek ekip umut bekleyişleri tıpkı Kabil'de olduğu gibi gözümün önünde.