Onun için toplanıp biraraya gelmek, taşıtlar sayesinde biraraya getirilmek demektir. Siyasi iktidarın, ulaşım sisteminin kabiliyetinin bir sonucu olduğuna, onun yokluğunda ise, televiz yon ekranına ulaşabilmenin getirdiği bir şey olduğuna inanmaya başlar. Hareket etme özgürlüğünü, vasıta kullanmak için taleb edilen bir özgürlük gibi görür. Demokratik sürecin seviyesinin, ulaşım ve komünikasyon sistemlerinin gücüyle karşılıklı ilişki içinde olduğuna inanır. Ayak ve dilin politik gücüne olan güve nini yitirir. Sonuçta bu kimsenin istediği şey, bir vatandaş olarak daha fazla özgürlük değil, bir müşteri olarak daha iyi hizmettir.
Yol=Vergi, Enerji=Vergi, Vergi= Daha fazla çalışma
Gedikli yolcu, büyüyen eşitsizliğin, zaman kıtlığının ve kişisel güçsüzlüğün yanlış ucundan yakalanır; fakat o, bu zor durumdan kurtulmak için aynı şeyden daha fazlasını talebetmekten başka yol da göremez: Ulaşım yoluyla daha çok trafik. O, taşıtların, yolların ve tarifelerin tasarımındaki tek nik değişiklikleri beklemeye koyulur; yoksa devlet kontrolü al tındaki toplu hızlı ulaşım üretecek bir devrim umar. Hiçbir du rumda, daha iyi bir geleceğe doğru çekilip götürülmenin bedeli ni hesaplamaz. Gerek yol ücretlerinde, gerekse vergilerde fatura
yı ödeyecek olan kişi olduğunu unutur, özel arabaları, aynı de recede hızlı olan kamu ulaşımıyla değiştirmenin gizli maliyetlerini gözünden kaçırır.
Gedikli yolcu, ezici bir biçimde ulaşıma bağlı olan trafiğin akılsızlığını kavrayamaz.
Her toplumda ölüm imajı, belirsiz bir anın kültürel olarak şartlandırılmış bir beklenişidir. Bu bekleyiş, hayat esnasındaki bir dizi davranış nor munu ve bazı kurumların yapısını belirler.