ŞAİRİN ÖLÜM DEDİĞİ
Toprak çağırıyor, ölüm soğuk!...
Kefen mavi kuş, üşümek kolonya so(ğ)(l)uklu mu?
Sersefil, sahipsizlik!...
Kör kurşun sevgi, sevgiyi kucaklamak,
Eskimiş kanepe gibi bedende uzanan sevgiyi...
Paslı bıçak izlerine benzer artık tenlerdeki ten izi...
Zihinlerdeki ideler zayi, kalplerdeki hisler cerrahi...
Bütün büyük
GURBETÇİ ŞÂİR SERVET YÜKSEL'İN DUYGU SÜZGECİNDEN SÜZÜLEN ŞİİRLER
M. NİHAT MALKOÇ
“Aman ha, gönül kırıp; kırılmaya değer mi?
Boş şeylerin peşinde yorulmaya değer mi?
Ne kaldı elimizde baharından, yazından?...
Bu dünya çiçek olsa derilmeye değer mi?”
(“Değer mi?”- Servet YÜKSEL)
Gönül telimizi
Üç bölümden oluşan yaklaşık 200 sayfalık bir roman olan “Kırmızı Saçlı Kadın”da Orhan Pamuk birbirinden farklı, çeşitli kültür ve edebiyatla ilgili konulara değinmiş. Çocukluğunda çalıştığı bir kitapçıda Freud`un rüya yorumları ile ilgili bir derleme okuyan kahramanımız ‘Cem’ Antik Yunan tragedyası olan Sofokles`in “Kral Oedipus”unun hikayesi ile
ZULÜMDEN BETER
Öyle sessizliğe gömdün ki beni
Dipsiz kuyu gibi ölümden beter
Yetmedi mi artık bunca beklemek
Sensiz olmak var ya zulümden beter
Bir zincir ki bağlı kopmaz kırılmaz
NEYİN ÖYKÜSÜ
Bir gün, Rasulullah Efendimiz (s.a.v) Hz. Ali (r.a) ile sohbet ederken, kimseye anlatmaması şartıyla ona ilahi aşkın sırlarından bahseder. Hz. Ali, Efendimiz’den öğrendiği sırların ağırlığı altında adeta ezilir. Taşıyamaz olduğu bu hal onu alır, Medine şehrinin dışına kadar götürür. Ne kadar zamandır yürüdüğünü bilmediği çölde, yolu suyu çekilmiş bir kuyuya varır. Gönül dünyasına akmaya devam eden ilahi sırlar benliğine sığmaz olduğunda Hz. Ali dayanamaz artık, feyiz ve muhabbetle bezenmiş duygularını kupkuru kör kuyuya döker. Hz. Ali’nin dilinden dökülen sırların güzellikleriyle dolan kuyu da coşarak deruni bir heyecanla sel olur taşar. Taşan suların bereketi ile kuyunun etrafında bir bir kamışlar boy verir.
Aradan günler geçer ve kuyunun başına bir çoban gelir. Kamışlardan birini keser. Kestiği kamışın gövdesine çeşitli yerlerinden delikler açar. Sonra dudaklarına götürüp üfler. Çoban nefesini verir vermez kamıştan aşıkane inleme ve feryat sesleri yükselmeye başlar. Kamış her işiteni hayran bırakan seslerle birlikte ününü de yaymaktadır.
Efendimiz, kalbe vecd ve heyecan veren bu sesleri duyunca işin aslını anlar. Hemen Hz. Ali’yi çağırıp “Sana anlattığım sırrı açıkladın mı?” diye sorar. Hz. Ali “Evet, ya Rasulallah! O yüce sırrı kalbime sığdıramadım. Suyu çekilmiş bir kuyuya söylemeye mecbur kaldım” diye cevap verir. Mevlana’nın aktardığı bu hikayeye göre o kuyunun etrafında boy veren kamışlar “ney” diye bilinir.