Öğrenciliğimde iki şeyi büyük bir tatla yapardım: mütala saatlerinde kitap okumayı bir, bir de atlas üzerinde dağları, nehirleri, ovaları, yaylaları, okyanusları, gölleri... düşlemeyi.
"İnsanımız, birbirine sataşmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyor. Her an, her durum kendini öne çıkarmanın zamanıdır sanki. Özbenliğimizi kendimize, çevremize yeterince kanıtlayamamanın sonucu değil mi bunlar? Tartışırken bile, söylediğimiz sözlerin özünden çok söylenme biçimi, tonu, edası, ilgilendirir pek çok kişiyi. Sözü cakalı söylemek ; yalın, açık söylemekten daha önemli geliyor kimilerine. Bu yüzden söylenen doğruların temeline inemiyoruz. Kimdi o? 'Biz dostluğun ve inancın gerekli olduğu anda, önemsiz bir ayrıntıya takılıp önemliyi gargaraya getiririz hep' diyen? Sevgi Sosyal mı? Haksız mı? Şu hale bak!.. "
"Birbirine karışıyor zamanla her acı. Her an bütün acılar birbirinin aynısı oluyor. Oysa zamandan zamana kesintisiz geçiyoruz; saatleri akıtan şey ölümlerin birbirlerine ulanması bugünlerde. Kalbimize dinlenmek için bir mola vermiyorlar... Belki de korku daha çok, bu acının mayasındaki duygu. Korkunun ta kendisi! Kendimi yokluyorum ; korkuyorum, gerçekten korkuyorum. Ama korkunun ecele faydası yokmuş ; ne yapabilirim! "