İbn Mesrûk'un şöyle dediği nakledilir: “Bir kim senin neşesi, Hakk’tan başkası ile olursa, neşesi dertler doğurur. Ünsiyeti, Rabbinin hizmetinde olmayan kimsenin ünsiyeti sıkıntı meydana getirir".
Hikaye: Hâtem (Hâtim) Asam (r.a.), "Dört ilmi seçince bütünü ile âlemden kurtuldum". demiş, "bunlar nedir", sorusuna da şu cevabı vermiştir: "Birincisi: Bildim ki, Allah Taâlâ'nın üzerimde hakkı vardır. Benden başka hiçbir kimse bu hakkı eda etme gücüne sahip değildir. Derhal bu hakkı ödemek için çalışmaya koyuldum. İkincisi: Kısmetime bir rızkın düştüğünü; hırsla çalışsam bile artmayacağını anladım ve rızkı artırma kaygısından kurtularak rahatladım. Üçüncüsü: Kaçmakla kurtulamayacağım bir şeyin ölümün beni takip etmekte olduğunu anlayınca, derhal ona karşı hazırlık yapmaya başladım. Dördüncüsü: Ululuğu ulu olan bir ilahım var. O, benim her halime vakıftır, anlayışına ulaşınca ondan utandım. Yapılması uygun olmayan davranışları terk ettim. Kul Mevlâ-yı Müteâl'in kendisine nazar etmekte olduğunu bilirse, kıyamet günü efendisinden utanacağı bir işi yapmaz".
Sayfa 79 - Dergâh Yayınları
Reklam
Peygamber(s.a);" Hangi şey için yaratılmışlarsa herkese o şey kolaylaştırılmıştır " buymuşlardır. İzzet ve Celâl sahibi olan Allah herkesi bir iş için yaratmış ve o işin yolunu o kişiye kolaylaştırmıştır.
Sayfa 70 - Dergâh Yayınları
Söz iki nevidir, sükut da iki nevidir. Sözün bir kısmı hak, bir kısmı bâtıldır. Sükütun bazısından maksat, bazısından gaflet hasıl olur. O halde her insanın, konuşma halinde de, susma halinde de nefsinin yakasına sarılması lazımdır. Şayet söyleyeceği söz hak ise, o takdirde sözü sükutundan üstündür; bâtıl ise bu durumda susması konuşmasından efdaldır.
Sayfa 417 - Dergâh Yayınları
Denilmiştir ki, lügat mânası bakımından mahabbet, "hibbe" kökünden alınmıştır. Hibbe, arazide toprağa atılan tohumlar (habbeler, çekirdek, nüve ve taneler) mânasına gelmektedir. Habbaye hubb (yani taneye sevgi) denilmesinin sebebi, hayatın aslı onda ve o olduğu içindir. (Hayatın aslı habbe denilen tohum ve tane olduğu için habbeye hubb ve mahabbet denilmiş veya sevgi mânasına gelen hubb ve mahabbet habbe kökünden alınmıştır. Çünkü dinî, manevî ve insanî hayatın aslı, esası, kökü ve tohumu hubb ve mahabbettir). Nitekim habbe de bitkilerin kökü ve tohumudur. Şöyle ki: Habbe (ve tane) denilen tohum yere düşer. Üzeri toprakla örtülür. Üstüne yağmur yağar, güneş ışınları ve ısısı üzerine gelir. Sıcak ve soğuk üstünden geçer. Zamanın geçmesiyle ve değişmesiyle o tohum değişmez. Vakti yaklaşınca uç verir, biter gelişir. Çiçek açar ve meyve verir. Kalbi mesken edinen ve oraya yerleşen hubb (mahabbet, aşk ve sevgi) da böyledir. Huzur ve gaybetle bela ve mihnetle, rahat ve lezzetle, firak ve visal ile değişmez.
Sayfa 367 - Dergâh Yayınları
Ebu Hamza Horasânî'ye; “Garip kimdir?”, diye sorulunca “ülfetten sıkılan”, dedi. Bir kimse her nevî ülfetten sıkılırsa, o garip olur. Zira dervişin dünya ve ahirette vatanı yoktur.
Reklam
Hissedilen her duyguyu ve oluşturduğu her etkiyi kelimelere sığdırmaya çalışarak paramparça ediyor, öldürüyoruz. Hucvirî diyor ya, "Hata ifadededir; ifadenin belirtmeye çalıştığı fikirde değil."
Rıza makamı
Hz. Ali (r.a.), oğlu Hz. Hüseyn'e, Ebu Zer Gıfârî'nin "Bana göre dervişlik ve fakirlik zenginlikten daha sevimlidir, hastalık sıhhattan daha iyi ve çok arzu edilen bir şeydir", sözünü sordular. Şöyle dedi: "Allah Ebu Zer'e rahmet eylesin, fakat benim sözüm şudur: Bir kimse Allah Taâlâ'nın tercih ve ihtiyarındaki güzelliğe vakıf olursa, O'nun kendisi için yaptığı tercihten başkasını temenni etmez". Kul, Allah'ın ihtiyarını ve tercihini görürse, kendi tercihinden yüz çevirir. Bütün üzüntülerden kurtulur. Bu ise gaybette sıhhatlı olarak hasıl olmaz. Kul, bunu sadece huzur (ve müşahede) halinde bulur. Zira "rıza, hüzünleri yok eder, gaflete karşı muafiyet kazandırır". Yani rıza kişiyi dertten kurtarır, onu gafletle cenkleşmekten uzaklastırarak kurtuluşa erdirir.
Sadi Der ki;
Günahkâr-i endişe-nâk ez Huda Besi bihter ez âbid-i hod-numâ Sadi (Allah´tan korkan günahkâr, kendini gösteren ve beğenen âbidden çok daha iyidir).
Sayfa 121Kitabı okudu
Resulüllah (s.a), bir hadiste şöyle buyurmuştur: "Her şeyin bir zekâtı vardır, evin zekâtı misafir odasının bulunmasıdır."
Sayfa 376 - Dergâh Yayınları
139 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.