Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İmparatorluğun Avrupa kapitalizminin siyasi-iktisadi man­tığına dahil olmasını kurumsallaştırma yolunda atılan ilk adım, 1838'de lngiltere'yle yapılan ticaret antlaşmasıydı. Ör­neğin, 1842'de Çin'le yapılan Nanking antlaşmasının tersine, bu antlaşma öncesinde doğrudan bir zorlama olmamıştı. Ama Osmanlı idaresi, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'nın tehdi­ dine karşı Avrupa'nın desteğini sağlama kaygısı içindeydi. Mehmet Ali ordusuyla birlikte İstanbul'un çok yakınına gel­miş ve ancak İngiliz desteği sayesindedir ki Osmanlı bürok­rasisi bu işten kazasız belasız sıyrılabilmişti. 1838 antlaşması kısmen bile olsa bu müdahale için ödenen diyetti; antlaşma­nın, devletin verdiği bütün tekelleri yasaklayan hükmü, Mısır valisine devletçi reformlarını yürütme imkanı veren eski dü­zenin bir ilkesini ortadan kaldırıyordu. Ayrıca, İngiliz tüccar­lar değer üzerinden alınan yüzde 12'lik tek vergi dışında hiçbir vergi ödemeden mal satın alıp ihraç edebileceklerdi. Aynı şekilde bütün ithalattan yüzde 3 oranında bir resim alı­nacaktı.
Osmanlı Imparatorluğu'nun klasik kurumsal yapısı, az çok birbirine yakın büyüklükte topraklan elinde tutan ve merkez­ den atanan memurlara oransal vergi ödeyen bağımsız bir köy­lü kitlesinin varlığını öngörüyordu. Bu memurlar, ya vergiyi merkeze aktarırlar ya da bunun karşılığında merkeze çoğu za­man askeri bazen de sivil nitelikte hizmetler verirlerdi Bu memurlann temel özelliği, statülerini miras yoluyla veya ma­halli nüfuzlanna dayanarak değil, merkezi otorite tarafından tayin edilmiş olmaları dolayısıyla elde etmeleriydi. Aynı şekil­ de, ayncalıkları kolayca geri alınarak reaya statüsüne indirile­ bilirlerdi. Teorik olarak, 15. yüzyıldan sonra sadece hanedan ailesi varlığını başkalanna borçlu olmayan bir statüye sahipti; bu statü padişaha güçlü kullanma servet bahşetme ve bu ser­vetleri yok etme gücünü veriyordu. Böylesine mutlak bir ikti­darın kullanılabilmesi için, çevrede güç odaklanrının henüz doğarken boğulmasını sağlayacak etkin bir mekanizmanın gerektği ortadadır. Müstakbel iktidar odakları ortadan kaldırılmak­sızın klasik modelin sürekliliği sağlanamazdı; saray açısın­dan, tebaaların, fermanla yükseltilmedikleri sürece, kontrol edilebilir bir durumda tutulmaları zorunluydu.
Reklam
Bizans mer­ kezi otoritesi gibi, Osmanlı Sarayı da bağımsız bir köylülükle kurduğu ayrıcalıklı bir ilişki temeline dayanıyordu. Güçlü bir biçimde merkezileşmiş bürokratik bir yapının köylü toplumu­nun sağlıklı yeniden üretimi için gerekli şartlan oluşturacağı ve devamını sağlayacağı kabul ediliyordu. Bunun karşılığında köylünün ürettiği artı ürün vergi olarak kabul ediliyordu. Bu durumda da başlıca tehlike, bu mutlu ilişkiye engel olup bir yandan merkezi bürokrasiyi gelir kaynaklarından mahrum bı­rakırken, öte yandan köylülüğün bağımsızlığını tehdit edebile­cek mahalli güç sahiplerinden geliyordu.
Osmanlı İmparatorluğu, kapitalizmle bütünleşme süreci içinde geriledi ve çeşitli milliyetçi ayrılık hareketlerinin başarı­ ya ulaşması sonucu parçalandı. Kapitalizmle bütünleşme, ge­leneksel bürokrasiye rakip bir burjuva sınıfını onaya çıkardı. İmparatorluk parçalanırken yeni bir ulus devleti kurup bu devleti modernleştirmeye koyulan burjuvazi değil, bürokrasiy­di. Her ne kadar yeni devlete hakim olan bürokrasi idiyse de, gelişen burjuvazi otoriter rejimi gittikçe daha çok tehdit eder oldu. İktisadi politika açısından, bürokrasi iki savaş arası dö­neminin davetçiliğiyle özdeşleşmişti. İkinci Dünya Sava­şı'ndan hemen sonra, Amerikan hegemonyası altında bir libe­ralizmin ortaya çıktığı ve burjuvazinin kendi partisinin iktida­ ra geldiği görüldü. 1960'lardaki ve 1970'lerdeki ithal ikamesi­ ne dayalı sanayileşme, kapitalist ilişkilerin zamanla üstünlük kazanmasına ve kapitalist bir devletin oluşmasına yol açtı.
Abdülhamid döneminde merkezî devletin aygıtlarını güçlendirme yolunda önemli adımlar atılmıştı. 1908 Anayasası'nın parlamenter demokrasiye sağladığı katkı 1925-1946 arasında cumhuriyetin sağladıklarından çok daha fazlaydı.
İletişim Yayıncılık 2014 Sayfa: 111
19. yüzyıla gelindiğinde, imparatorluğun gayrimüslim nüfusunun bir bölümü, köylü üreticiler ile yabancı sermaye arasındaki bağlantıyı kuran bir komprador sınıfa dönüşmüştü. Âyanın yenilgisiyle, toprak sahibi bir oligarşinin doğması önlenmişti; bürokrasi ise merkezî otoritenin yeniden tesis edilmesi öncesindeki döneme göre daha etkindi. Bu yüzden, 19. yüzyıldaki sınıf yapısının, bağımsız köylü üreticiler ile bürokrat sınıftan oluşan klasik bir tarımsal imparatorluğun dünya ekonomisiyle bütünleşmesi sonucu ortaya çıktığı söylenebilir.
İletişim Yayıncılık 2014 Sayfa: 34
Reklam
Osmanlı İmparatorluğu'nda devlet sınıfı ile tüccar arasında bir çatışma vardı. Köylülüğün kendi kontrolünden çıkıp pazara kayması, bürokrasinin isteği hilafına oluyordu. Köylü üreticilerin ihracata dönük ticarileşmesi, siyasi otoritenin desteğiyle değil, siyasi otoriteye rağmen gerçekleşmişti.
İletişim Yayıncılık 2014 Sayfa: 30
Türk sosyolog Çağlar Keyder İstanbul’un çevresindeki ge­ cekondular hakkında benzer bir şey söyler: "Aslında İstanbul’u bu tür gecekondu bölgelerinin, sınırlı bir organik birliği olan bir kü­ meleşmesi olarak düşünmek çok da yanlış olmayacaktır. Yeni ge­ cekondu bölgeleri, halihazırda kentin en dışını oluşturan çemberle­ re, ağ üzerindeki yeni düğüm noktalan olarak, dizisel bir tarzda ek­ lenmektedir."
Çağlar Keyder, milliyetçiliği, 19. yüzyıl Avrupa'sında gecikmiş devletler için özel olarak terkip edilmiş bir modernleştirme ideolojisi ve projesi olarak nitelemektedir.
Sayfa 42
İthal lkameci Sanayileşme formülü kullanılmıştır. Bilindiği gibi, llS'nin tanımlayıcı özelliği, daha önce ithal edilen mallan imal eden yerli sanayinin gümrük duvarları arkasında korunmasıdır.
101 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.