Sıbyan okullarının belli bir yönetmeliği veya devletçe hazırlanmış belirli bir programı mevcut değildi. Bu okulların amacı bir çocuğa okuma yazma öğretmek, İslâm dininin kurallarını ve Kur'an'ı belletmekti. Öğretim ezbere dayanıyordu. Ferdî bir eğitimin hâkim olduğu bu okullarda genellikle şu dersler okutuluyordu. 1) Elifba, 2) Kur'an 3) İlm-i hal, 4) Tecvid, 5) Türkçe ahlâk risaleleri, 6) Türkçe, 7) Hat (yazı).
Söz konusu devirde, teftiş'in, teftiş edilecek okulların yapılmasıyla, öğretmenlerin yetiştirilmesiyle program ve talimatnamelerin hızlanmasıyla meşgul olmuştur. Teftiş hizmetlerinin yetersiz oluşunda diğer bir sebep de yetişmiş kimselerin bulunmamasıdır. Dolayısıyla medrese mezunu ve modern eğitim anlayışından uzak ve cahil kimselerle bu iş yürütülmek istenmiştir. Buna rağmen sayıca bile yeterli seviyeye çıkarılamamıştır. Bu devirde eleman azlığını, mali imkansızlığı, bilgisizliği, okulların yeni açılmış olduğunu ve buna karşılık teftiş hizmetlerinin çokluğunu düşünürsek; yapılan icraatı gelecek için ilk müsbet denemeler olarak kabul etmek yerinde olur.
Reklam
2.Abdülhamid devrinde, maarif alanında yapılan en büyük hizmetlerin başında hiç şüphesiz vilayetlere kadar maarif teşkilatının ve vasıtalarının yayılması gelir. Tanzimat devrinde bir türlü İstanbul dışına götürülemeyen maarif hizmetleri, ancak 1878'den itibaren İmparatorluğun her köşesine devlet eliyle götürülmeye başlanmıştır. Bu hareket kemiyet ve keyfiyet bakımından yetersiz dahi kabul edilse, ki öyledir, yine de Osmanlı devletinin çağdaşlaşma yolunda attığı en olumlu adımlardan biri olarak önemini muhafaza etmektedir.
Medreseye, ulemaya ve hatta İslâmî bir siyasete rağmen, modern eğitim-öğretimin gelişmesini temin ederek maarif merkezi teşkilatının bu kadar büyüyüp ön plana çıkması dikkati çeken bir durumdur. Çünkü Meclis-i Mebusan'ın kapatılmasına rağmen, modern maarif teşkilatı kurulup geliştirilmişti.
Padişah Abdülmecid de maarif alanında yapılacak reformları destekliyordu. Hatta maarif alanında yeni bir hamlenin başlatılmasında Abdülmecid'in büyük rolü olmuştur. Şöyle ki, Tanzimat Fermanında öngörülen reformların, askeri saha hariç, diğer alanlarda gerçekleştirilemediğini gören Abdülmecid, 1845'de Bab-ı Ali'ye giderek sadr-ı azam başta olmak üzere devlet erkanının bu hususa dikkatini çekmiş ve derhal gerekli tedbirlerin alınmasını emretmiştir.
Eğitim dili olarak Arapça'nın hâkim olduğu ve ayrıca gözlem, deney, araştırma ve tenkide kat'iyyen yer vermeyen medreseler, kemiyet ve keyfiyet bakımından da çağın ihtiyaç ve icaplarına göre tahsil ve terbiye vermiyordu. Özellikle, Avrupa'daki felsefi, ilmî ve teknik gelişmeler karşısında, medreseler tamamen aciz durumda kaldılar.
Reklam
51 öğeden 41 ile 50 arasındakiler gösteriliyor.