Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kampanya: Atsız Affedilmelidir! Atsız'ın hapse atılmasıyla ilgili ilk protesto bir Alman bilim adamından gelmiştir: Dr. Heinrich Georg Baum. 20 Kasım 1973'te Bon'daki Türkiye Büyükelçisi Vahit Halefoğlu'na yazdığı bir dilekçede olayı protesto ettiğini ifade ediyor, Cumhurbaşkanı'na da bir dilekçe yazdığını belirtiyor ve
Kara Bayram gibi yoksulların ipi, gerçekten, sırtını ilçedeki kodaman particilere ve yöneticilere dayamış Muhtar'ın ve Deli Haceli'nin elindedir.
Reklam
Botan emiri Bedirhan neden isyan etti ?
Bruinessen de isyanın en yoğun zamanlarında bile Bedirhan'ın padişahın hükümdarlığını kabul etmeye devam ettiğini aktarmaktadır. Yazar, Kürtler arasında bu durumun imparatorluğun yıkılışına dek sürdüğünü ifade etmektedir. Bruinessen, bu insanların Osmanlı padişahının meşruiyetini neredeyse hiçbir zaman bahse konu etmediklerini iddia etmektedir. Bayram Kodaman da bölgede meydana gelen isyanların amaçlarının "hiçbir zaman devleti, saltanatı, hilafeti yıkmak, Osmanlı dışında Anadolu'da müstakil bir başka devlet kurmak" olmadığını, bu isyanların daha ziyade "sosyal, iktisadi, dini, şahsi ve mahalli" sebeplerden dolayı ortaya çıktığını yazmaktadır.
Sayfa 78 - Nübihar YayınlarıKitabı okudu
160 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
Son yüzyılın hem en mağruru hem en mağdur'u olan kadın'ı anlatan hikayeler... Bir varlık aynı anda nasıl uç olabiliyor. Şöyle efendim: En mağruru oluyor. Çünkü; adına dernekler kuruluyor, adına evler kuruluyor, adına kanunlar çıkarılıyor, haklısın deniyor, güçlüsün deniyor, yaparsın deniyor, şakşaklanıyor ve tahrik ediliyor... En mağduru oluyor. Çünlü; erkeğin kaba kuvveti altında eziliyor, dövülüyor, öldürülüyor... Bu kadını bu hale getirenler kadını iki uçta görürken muhtemelen keyif cigaralarını tüttürüp, kadehlerinde viskilerini yudumluyorlardır bilmem kaç tane kadın hizmetçisinin olduğu malikanelerinde... Oysa kadını olsun, erkek olsun şu üç günlük fâni de ancak ve ancak Allah ve Rasülüne tâbi olmakla mutlu olabilir. Yoksa hani kodaman, siyasetçi, şakşakçı bir insanın içine mutluluk verir de onun dünyası ve ahireti bayram olur... Tekrar etmek gerekirse yüz yıl önce açlıktan kuru ekmek yiyen kadının huzurunu, dünyanın her lütfuna mazhar olmuş zamane kadını bulamıyor. Çünkü aranan mutluluk yanlış yerde ve yanlış aletlerle aranıyor. Rabbim Rasim abiye de gani gani rahmet eylesin bu vesileyle, âmin.
Hışırtı
HışırtıRasim Özdenören · İz Yayıncılık · 2022261 okunma
Mobbing Bank Diyor ki;
Ayrımcılığın Bayramı İşçi sınıfı diye bir ayrımcılığı kabul ettiğiniz andan itibaren sömürgeci kodaman sermaye sınıfını meşru hale getirirsiniz. Sol ideolojiyi savunan aydın insanlar bu tuzağa düşmekten kurtulamadılar. Sınıf ayrımcılığı sosyal devletin eşitlik ilkesine aykırıdır. Sosyal devlette üretim ve hizmet araçları yurttaşlara aittir. Bir günü bayram yaparak 364 gün sömürme hakkını sermayeye verme bayramıdır bugün. Emek bayramı KAMULAŞTIRMALAR yapıldıktan sonra mümkün olabilir. Patronun yurttaşların olduğu bir ülkede adalet, eşitlik, demokrasi, ahlak ve mutlu bir yaşam mümkündür. Önder KARAÇAY
İkinci Adam YayınlarıKitabı okudu
Kara Bayram gibi yoksulların ipi, gerçekten, sırtını ilçedeki kodaman particilere ve yöneticilere dayamış Muhtar'ın ve Deli Haceli'nin elindedir.
Reklam
1856 Islahat Fermanı eğitim alanında da bir çok işlerin yapılmasını gerektiriyordu. Bunların başında müslim ve gayr-i müslim bütün Osmanlı tebaasının, eşit şartlar altında, Maârif hizmetlerinden yararlanmasını temin etmek ve bu suretle Osmanlı birliğini sağlamak gerekiyordu. Fakat bu tip okullar henüz ortada olmadığından nasıl açılacağı, programların nasıl olacağı hakkında fikir belirlenmemişti. Bu durum karşısında Fransa’ya müracaat edilerek oradaki okulların yoluna gidilmiştir. Böyle bir tercihin yapılmasında şüphesiz Abdülaziz’in 1867 yılında Paris’i ziyaret etmesi etkili olmuştur… Daha sonra maârif alanında yapılan reform ve Galatasaray Sultanisinin açılışı da Fransız tesiri ile olmuştur.
Diğer taraftan 1882'den itibaren devlet salnamelerinde olsun, resmi yazışmalarda olsun ilkokullar için kullanılan “Mekâtib-i sıbyan” terimi yerine “Mekâtib-i iptidâiye” terimi daha çok kullanılmaya başlanmıştır. Bundan elde edilmek istenen sonuç şudur: nasıl ki Cumhuriyet devrinde üniversite ve okul terimleri getirilerek darülfünun ve mektebin kafalarda yaratmış olduğu eskiye dönük düşünceler yıkılmak istenmişse ,sıbyanı, iptidai yapmakla benzer bir fayda istenmiştir.
II. Abdülhamit devrinde ilk okulların yaptırılması, cehaletin kaldırılması ve genel maârif hizmetlerinin halka götürülmesi hususunda önceliğin, Müslüman nüfusunun çok olduğu bölgelere verilmesi, ilköğretim siyasetinin esasını teşkil eder. Bu arada kaza ve kasabalarda yaptırılacak iptidâi okullarinın büyük olması bunları gayr-i müslim tebaa çocuklarının da eğitilmesi yolunda resmi kararlar, ilköğretimde de ortaöğretimde olduğu gibi Osmanlılık siyasetine önem verildigini göstermektedir. Bunun gayesi, gayr-i müslim çocuklara milli şuur veren cemaat okullarının siyasi ve zararlı faaliyetlerini durdurmak ve aynı zamanda çeşitli din, mezhep ve ırktan olan ilkokul çağındaki çocuklara Osmanlılık duygu ve düşüncesini aşılamaktı. Fakat bu tasarı, gayr-i müslim tebaânın tutumu yüzünden, gerçekleşme imkânı bulamadı.
Dini bilgiler insana ahirette kurtuluşa hazırladığı halde, fen ve ilim insanın dünyada mutlu ve müreffeh olmasını sağlar. Halkı cahil olan memleketlerde ne Sanayi ilerler, ne de devlet zengin olabilir. Maarif sistemi bir bütündür, bu bakımdan ilk, orta, yüksek dereceli okullar arasında bir uyum sağlanmalıdır. Rapordaki bu görüşlerin, modern maarif anlayışıyla hazırlanmış olduğunu kestirmek zor olması gerekir. Çünkü raporu hazırlayanlar, Avrupa'daki gelişmelerin maarife dayalı olduğunu bilmektedir. Bu kimseler, maarif ıslahatını eğitim ve öğretimin dünyevileştirilmesinde görmektedir. Rapor bu görüşleriyle eğitim tarihimizde yeni bir safha açtı. İlk defa olarak devlet, medresenin yanında eğitimden hak istemeye başladı. Bu tutum devletin batılılaşma anlayışı ve esaslarına uygun bir hareketti. Eğitimi de bunun bir vasıtası olarak görüyordu.
Reklam
Bu hareket kemiyet ve keyfiyet bakımından yetersiz dahi kabul edilse, ki öyledir, yine de Osmanlı devletinin çağdaşlaşma yolunda attığı en olumlu adımlardan biri olarak önemini muhafaza etmektedir. Çünkü reformlar ve inkılâplar ilk hamlede başarısızlığa uğrasa veya yetersiz uygulansa bile, niyet, düşünce ve prensipler bakımından bir şey kaybetmezler; hattâ, başarıya ulaşmış sayılırlar. Yeter ki, reform ve inkılâp yapma fikri yerleşmiş olsun ve bunu savunanlar bulunsun.
II. Abdülhamit devrinde Maârif Nezareti merkez teşkilâtını yeniden düzenlenmesi, geliştirilmesi ve son şeklinin verilmesi istikâmetinde yapılan çalışmalarda realist bir yol takip edilmiş olduğunu görüyoruz. Teşkilâtın kuruluş ve gelişmesinde, görünüşte tamamiyle çağdaş olmakla beraber o zamanki maârif müesseselerinin durumuda nazar-ı itibara alınmıştır. Tanzimattan beri normal seyrini takip eden maârifte batılılaşma veya yenileşme hareketlerini tatbikattaki başarılarına göre teşkilâta yön verilmiştir.
Yabancı okullara karşı alınan veya alınmak istenen bu gibi tedbirler eğitimde şuurlanmanın ve millileşmenin arzusunun yavaş yavaş başladığını gösteren işaretlerdir. Gerçekten, yabancı okul milli okulu yıkan ve gözden düşüren bir unsurdur; milli kültüre vurulmuş bir darbedir. Yabancı okul, kültür emperyalizminin somut ifadesidir. Yabancı okul,
Fransız tezi, bir üniversitenin kurulması ve bu üniversitede idari ve hukuk derslerinin okutulması ve böylece yeni kanunları uygulayacak memurların yetiştirilmesi öngörülmektedir. Bundan maksat, Avrupa mevzuatını bilen ve Avrupa'nın işine yarayacak, sömürge tipi Aydın ve memur yetiştirilmesini sağlamaktır. İlim adamı, mühendis, teknisyen yetiştirilmesi söz konusu edilmemektedir. Tanzimatçılar bu hususları görememişlerdir.
56 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.