Kitabın yazarı ve konusu hakkında bir bilgim olmasa da, bir masal kitabı olduğunu öğrendikten sonra almakta pek tereddüt etmedim. Masalın sıcak ve tanıdık bir havası vardır. Hangi kültüre ait olduğu önemli değildir. Insana tanıdık gelen duygular, belli bir saflıkta işlenir.
Kitap tahminlerimde beni yanıltmadı. Ikinci dünya savaşı ve yahudilere yapılan zulümler üzerine bir şey okumak veya izlemeyi yıllar önce bırakmış olsam da, hikayenin masalsı örgüsü, ikinci dünya savaşının arkadaki bir dekor olmasından öteye geçmesine engel olmuş. Bu nedenle bahsedilen zulümlerden dolayı insanın canı yansa da, masal ile ilerlenen tünelin sonunda umut ışıkları vardı.
Edebi dil bakımından sıcak ve sevimli ve yer yer vurucu cümlelerle bezenmiş bu kısa masal, klasik müzik ve çay eşliğinde önce keyifli sonra gerçekçi acıların estetize edilmiş hali ile lezzet veren bir okumaya dönüştü. Yazarın diğer eserlerini henüz okumadım ancak ikinci dünya savaşını görmüş birinin, bunun üzerine acı ve karanlık dolu bir roman yazmaktansa masal yazmayı tercih etmesini oldukça yenilikçi ve özgün bir yaklaşımının olduğuna inanmamı sağladı. Bildiğimiz bir hikayeye aklımıza gelmeyen bir umut ışığı ile kılavuzluk eden bu masalı, edebi zevki gelişmiş olan bir çok insanın severek okuyacağını düşnüyorum.
Peki savaştaki umut neydi? Her şeye rağmen yaşama sevinci öldürülmemiş olan, neşe dolu çocuklardı. Onlar umudun yeryüzündeki en büyük simgesi...